İBRAHİM KUZİ
Geçirdin ömrünü gurbet ellerde,
Aklın takılı kalmıştı güllerde.
Ümidin yeşermişti bülbüllerde,
Diz dize gelmeden ölmek de varmış,
Göçüp gittiğini görmek de varmış.
Peygamber yolu demiş yürümüştün,
Bozkırları yeşile bürümüştün,
Davanda fani olmuş çürümüştün.
İstemezdin ne alayiş, ne alkış,
Mevsimler soğudu, şimdi kara kış.
Derdini sevmiştin delicesine,
Dert katmıştın belki binlercesine.
Yaşadın ve öldün tam ercesine,
Ne çabuk gittiniz “Hey gidi günler”,
Bitmedi, bitmiyor zorlu sürgünler.
Anadolu deyince içlenirdin,
Bin canın olsa uğrunda verirdin,
Hasretiyle bir mum gibi erirdin.
Boynu bükük kaldı bahçeler, bağlar,
Kurdu kuşu dile gelmiş, hep ağlar.
Doyum olmazdı beşinci katlara,
Müşteriydin hep ilahi tatlara.
Sahip olmuştun yeşil kanatlara,
Meleklere karışarak uçardın,
Tüm dünyada renk renk çiçek açardın.
Hoşgörüyle her canı hoş görmüştün,
Mefkureni sevgi ile örmüştün,
Gıpta edilecek hayat sürmüştün.
Meyl-ü muhabbetin yoktu paraya,
İltifat etmezdin köşke, saraya.
Dağ gibi engelleri aşamadın,
Yurduna, yuvana kavuşamadın.
Âlemi yaşatsan da yaşamadın.
Nerde cam kenarı, nerde kulüben,
Uzakta, çok uzaklarda kaldın Sen.