SÜLEYMAN ÇETİNOĞLU
Karayeldi uydurduğu anlatının hipnozundan doğan; bedeldi.
Kursağımızda kaldı bütün umutlar, demir parmaklıklar deldi.
Sisli bir sabah gibi belirsiz, basit hayattan muhteşem günler
Beklerken meltemi bir an-ı seyyalede, bak şimdi ayaz geldi.
Kalabalık önüne atıldı kalabalıklardan kaçarken çoklarımız.
Peşinden rüzgârımızda sürüklendi şu masum çocuklarımız.
Herkes kendi gettosunda yaşar ‘öteki sorunlu’ memleketim.
Yaşatmadı dirileri, irileri, birileri. Bunlar sade okuduklarımız.
Popülizmin sığ sularına sıkıştı, işte yeni hayat standardımız!
Bundandır devre dışı kalıp Allah’a yakınlaşmamız; tardımız.
Ey Hazret! Sahip çıkmıyor bize senin ülkenin dinbaz dirileri.
Sabah kahvesine hasret ağzımız, uğursuz azığımız ardımız.
“Kimin dünyasına kulak kesilmişse insanlar, öbürüne sağır.”
Şairin dediği gibi ey Hazret! Sen ne kadar bağırırsan bağır,
Kulak var ama işitmez olmuş, dil var ama söylemez olmuş,
‘Barabbas toplumuna’ dönmüş Anadolu toprakları ağır ağır.
Çektiğiniz acılara sessiz kalınan yermiş meğer Cehennem.
Çığırını çıkardılar işin, iyice çıkardılar çığırından der annem.
Bu işin çığırı nedir, neresi çığır, nerde başlar, nerede biter?
Ve çektiğiniz acıyı kimsenin duymadığı yermiş Cehennem.
Bir sinsi gardiyan isyan ve teslimiyet arasında gezdi gezeli.
Şarkı değil özlemimdir başa sardığım şey, güzeller güzeli!
Asla affetmeyeceğim, anlatırken sesimi titreten hiçbir şeyi;
Bu toplum mozaiğinde herkesin farklı şeb-i yelda’sı, gazeli.