SÜLEYMAN ÇETİNOĞLU
Istırap ve öfke nihayetinde doğmuş, bunca soru-yorum.
Harmanlıyorum kelimeleri ve kendi kendime soruyorum:
Yüzümüzü gizletenler, izletenler utanır mı acep bir gün?
Ruhumdaki ‘ben’i, o ruhunuzdaki ‘ben’ den koruyorum.
Anılarıma, acılarıma saygı olmasa da kavramasam da,
İyi işitir mesafeler ötesinden kulaklarım, duymasam da,
Beceriksizce dinledim beni etkileyen insan hikâyelerini;
Doruktaki sefil insanlığını, duygularını koyup masamda.
Koca bir medeniyetin çocuklarıyız; sen zinde, ben zinde,
Birer hamle olsun aramızdaki çekim, mürekkebin izinde.
Ötelere, ta ötelere, çok uzaklara uzanır her türlü zaman,
Dimağlarımızda kaynaşan mukaddes cevherin bezinde.
Yaptıklarıyla yüzleşmiş, özgürleşmiş insanın kader anı!
Parçalanıp gidiyor, dedikodularla sözlerden kalan kanı.
Yine geldik işte kırıla döküle, deneye yanıla bugünlere…
Asfalt yolların tozları içinde eskiyerek yalanlar, her anı.
Kapatsın bir parantezi daha ensemi karartmış isli şalım,
Yolun, yordamın tohumudur nezaket, serpip paylaşalım.
Sıçrayıp geçmişten, aşalım satrançtaki hareketi gibi atın,
Kalsın bu sıkıcı budalalıklar, centilmence bayramlaşalım.