HAKAN GÖKÇE
Geçtiğimiz günlerde, Hocaefendi’nin Amerika’daki cenaze ve defin merasimine İngiltere’den gençler ve hizmet insanlarından oluşan bir ekiple katılma fırsatım oldu. Bu yolculuk, yalnızca bir veda değil; aynı zamanda maneviyat dolu bir deneyimdi. Kamp, Hocaefendi’nin Amerika’da yaşamının çoğunu geçirdiği yer, cenaze merasiminden önce adeta yetim ve öksüz bir ortama bürünmüştü. Orada attığım her adımda, sanki bir odadan çıkıp bize nasihatler verecek gibi bir his içimi kapladı. Oradaki tüm hatıralar, onun hâlâ bizimle olduğu duygusunu uyandırıyordu.
Onun çalışma ve dinlenme odasına girdiğimizde, Hocaefendi’nin ne denli sade bir hayat sürdüğünü bir kez daha gördüm. Maneviyatı, Kur’an ve sünnet ışığında örülen hizmet yolculuğunu, tüm o küçük odanın içine sığdırmıştı. Dünya çapındaki hizmeti ile gönüllere nakşettiği bu aziz miras, böylesi bir mütevazılıkla dolu bir hayatın eseri olarak daha da anlam kazandı benim için.
Cenaze merasimi, dünyanın dört bir yanından 20 bin insanın, kadın-erkek, genç-yaşlı, çocuk demeden onun öğretilerini ve maneviyatını temsil etmek için bir araya geldiği muazzam bir tabloydu. Organizasyon, ortak akıl ve istişareyi esas alan Hizmet Hareketinin ne kadar köklü bir temele dayandığını gösteriyordu. Sessizce, vakur bir duruşla herkes Hocaefendi’ye olan sevgisini, bağlılığını ortaya koydu. İngilizce ve Türkçe yapılan dualar, O’nun kimseyi dışlamayan, herkesi kucaklayan hizmet anlayışının adeta bir yansıması oldu. Stadyuma inen huzur ve uhuvvet, aynı zamanda uzun yıllar bir araya gelememiş dostların buluşma ve iman tazeleme vesilesi oldu. Geleceğe dair sessiz bir söz verildi: “Bu dava bizimle devam edecek.”
Özellikle gençlerin kalabalık içindeki yoğunluğu, hayatlarında Hocaefendi’yi hiç görmemiş olmalarına rağmen onun emanetine sahip çıkacaklarına dair umut vericiydi. Cenazenin gençler üzerindeki bu derin etkisi, Allah’ın hizmetimizin üzerinde inayetini eksik etmediğinin bir göstergesiydi.
Defin sonrası, Hocaefendi’nin gençlik döneminden dostları ve yol arkadaşları olan büyüklerimizle sohbet etme şansı bulduk. Hepsi de bu mübarek hizmetin, Hocaefendi’nin vefatının birleştirici etkisiyle Allah’ın izniyle sorunsuz bir şekilde devam edeceğini ifade ediyorlardı. Zihinlerde bir netlik oluştu, belirsizlikler dağıldı. Bizlere, bu mirası geleceğe taşımamız için bir görev düştüğünü bir kez daha hatırlattılar.
Gece karanlığında ormanlık bir alandaki evimize dönerken, internet bağlantımız kesildi ve navigasyonumuz durdu. Yolumuzu kaybettiğimizde yön tabelalarını takip ederek doğru yola tekrar girdik. O anda, Hocaefendi’nin bizlere nasıl bir “navigasyon” görevi yaptığını düşündüm. O, karanlıkta yolumuza ışık tutan, bizi doğru yola götüren rehberimizdi. Ancak navigasyonun eksikliği, harita bilgimizi ve yoldaki işaretleri daha iyi öğrenme gerekliliğimizi de hatırlattı. Onun bıraktığı eserler, yazılar ve öğütler bu yolda bizim yol göstericimiz olacak, liderliğin olmadığı anlarda hepimizin liderlik vasfının gelişmesine vesile olacaktır. Tıpkı büyüklerimizin de dediği gibi, artık hepimizin onun bıraktığı mirası omuzlayarak iki kat gayret göstermesi gerekecek.
Bu ziyaretten dönerken, her zamankinden daha umutlu ve motive olduğumu söyleyebilirim. Biliyorum ki, onun öğretileri ve bıraktığı izlerle bu dava yolculuğu devam edecek.