Dr. AHMET DAŞTAN
Tarih boyunca, insanlar arasındaki en derin çatışmaların temelinde miras kavgaları vardır. Miras kavramına sadece mal-mülk değil, iktidar, şöhret ve makam gibi dünyevi değerleri de dahil edebiliriz. İlk insandan günümüze kadar bu kavgalar hep süregelmiştir. Şeytan, “yeryüzünün halifesi olmayı Âdem’den daha çok hak ettiğini” iddia ederek isyan etmiş; bu isyanın yankıları, Kabil’in Habil’i öldürmesiyle de devam etmiştir. Tarih, miras kavgasının kanlı örnekleriyle doludur; bu durum, bireylerden toplumlara, hanedanlardan modern kurumlara kadar kendini göstermiştir.
Bu bağlamda, daha güncel bir örnek olarak Bediüzzaman Said Nursi’nin vefatından sonra bıraktığı mirası ve talebeleri arasındaki ayrışmayı inceleyebiliriz. Bediüzzaman, geriye Risale-i Nurlar’ın telif hakkını ve mütevazı bir hayatın izlerini bırakarak bu dünyadan göç etmiştir. Ancak, telif hakkına sahip talebelerin her biri gruplar oluşturmuş ve kendi yollarında hizmet etmeye devam etmiştir.
Benzer bir durumun Gülen’in vefatından sonra da yaşanıp yaşanmayacağı, kamuoyunda merak konusu olmuştur. Gülen’in ardından Cemaat’in dağılacağı iddiaları sıkça dile getirilirken, bu sorunun cevabını verebilmek için öncelikle onun geriye bırakacağı mirasın niteliğini anlamak gerekir.
Gülen’in Mirası ve Muhtemel Gelecek
Fethullah Gülen’in 15 Temmuz 2016 öncesi dönemde dört temel mirası olduğu söylenebilir:
1. Cemaate ait kurumlar ve gayrimenkuller
2. Sivil ve kamudaki eğitimli insan gücü
3. Kitapları
4. Evrensel değerler çerçevesinde şekillenen Hizmet anlayışı
İlk olarak, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası Türkiye Cumhuriyeti devleti, Cemaat’e ait binlerce kuruma ve gayrimenkule el koymuştur. Geriye yurtdışında faaliyet gösteren ve çoğunluğu vakıf statüsünde olan kurumlar kalmıştır. Ancak bu kurumların büyük kısmı faaliyet gösterdikleri ülkelerin mali kontrolü altındadır ve doğrudan maddi bir rant unsuru teşkil etmemektedir.
İkinci miras olan eğitimli insan gücüne gelince; 15 Temmuz sonrası kamuda görev yapan birçok Cemaat mensubu KHK’larla ihraç edilmiş ve bu bireyler sivil alana kaydırılmıştır. Her ne kadar bu bireylerin insanlığa hizmet etme idealleri canlılığını korusa da maddi anlamda bir rant değerinden söz etmek güçtür. Gülen’in etkisinin bugün manevi boyutuyla sürdüğünü söylemek yanlış olmayacaktır. Bu durum, Cemaat’i bir arada tutan en önemli unsurlardan biri olarak öne çıkmaktadır.
Üçüncü miras olan kitapları ise vakfedilmiştir. Dolayısıyla, maddi bir kavga sebebi olabilecek nitelikte değildir.
Dördüncü ve en değerli miras ise eğitim, diyalog ve insani yardımları temel alarak şekillenen Hizmet anlayışıdır. Bu anlayış, cehalet, fakirlik ve ayrışmaya karşı pozitif hareket ilkesiyle mücadele eden, insan merkezli bir yaklaşımı temsil eder. Bu değerler, insanlığa katkı sunmayı hedeflediğinden, herhangi bir çatışma unsuru oluşturması beklenmemektedir.
Gülen Sonrası Cemaat’i Ne Bekliyor?
Gülen, diğer birçok dini liderin aksine, kendisinden sonra Cemaat’i yönetecek bir yönetim kurulu bırakmıştır. Bu heyet, Cemaat’in yakın gelecekte bölünme ve dağılma gibi risklerle karşılaşmasını engelleyecek bir irade teşkil etmektedir. Bunun yanında, Gülen’in vizyonuyla yetişmiş Cemaat mensuplarının, onun ardından yeni bir lider ya da lider grubu peşine düşeceği ihtimali de zayıftır.
Elbette, Gülen sonrası bireysel olarak Cemaat liderliği iddiasıyla öne çıkmak isteyenler olabilir. Ancak Cemaat’in manevi değerlerine ve ortak vizyonuna sadık kalmak isteyen bireylerin, bu tür kişilerin arkasından gitmeyeceği açıktır.
Sonuç olarak, Fethullah Gülen’in maddi bir mirastan çok, manevi ve insani değerlere dayalı bir miras bıraktığı söylenebilir. Bu durum, Cemaat’in gelecekte dağılma ihtimalini minimize etmektedir. Mevcut miras ve Cemaat’in toplumsal yapısı dikkate alındığında, Fethullah Gülen sonrası güçlü bir liderlik ihtiyacı hissedilmeksizin Hizmet Hareket’inin devam edeceği bir yol haritası bulunmaktadır.