BEKLENEN

BEKLENEN

ELİZYA ALMİNYA

Uzunca ağaçlı bir yolda dolaşıyordu kadın. Akşamın sessizliğini aklındaki sesler bozuyordu. Sorular harmanını yenmeyi umut ediyordu. Ama sorular cevapsız kalıyordu. Geçip giden zamanı kim geri getirecekti? Acılar üzerini yorgan misali örtmüştü. İçindeki yangına daha da har oluyordu. 

“Neden?” diye haykırdı bir anda. 

“Neden bu suskunluk? Dört duvarın nedensiz densiz boğuculuğunu çekmek zorunda mıydı benim can yurdumun nefesi?” dedi. Ve uzunca yürüdüğü yollarda avare gibi dolaşmaya devam ederken evinin yolunda olduğunu fark etti. İçini çekti. Çektiği nefesi geri verirken sesli düşündü.

“Allah’tan geldiyse ne gelirdi ki elden sabretmek gerek.” diyebildi sadece.

Özlemişti. Evinin direği, yangın yüreğinin tek sahibini çok özlemişti. Sabırla bekliyordu. Takvim zamanı döküyor lakin zaman gönül hanesinde eşinin gittiği vakitte takılı kalmıştı geçmiyordu onda zaman. Eve giremiyordu ama girmeye de mecburdu. Yavruları için bunu yapması gerekiyordu. Ayrıca gidebileceği başka yeri de yoktu. Gündüz telaşesinin içinde kaybolmak istiyordu ama nereye baksa eşinin hatırasını yaşıyordu. Onun hatıralarında kayboluyordu. Güçlüydü güçlü görünmek istiyordu belki de. Dokunsalar çocuklar gibi ağlayabilirdi. Ağlayamıyordu bile çocukları etkilenmesin diye. Eşini dört duvarın içine koyanlar onun göz yaşlarını da dört duvar arasına koymuştu. Yalnızdı. Yalnızlığını derince derinden hissediyordu. Ne ailesi ne de eşinin ailesi sahip çıkmıştı. Hem annelik hem babalık yapmaya çalışıyordu. 

Yeterli oluyor muydu? 

Olamıyordu.

Bir anne, baba olabilir miydi? 

Olamazdı. 

Babanın evdeki varlığı bile çocuklara yeterdi. ‘Anne merhameti’ diye bir kavram vardı. Baba merhameti de vardı ama annenin merhameti bir kat fazla idi. Çocuklar da bunu çok iyi biliyordu. Ve bunu kullanıyorlardı. Üzüyorlardı annelerini. Dayanamayacak bir hal almaya başlamıştı kadında bu durum. Oğlu sigaraya başlamıştı. İlk gördüğünde kaynar sular nasıl da başından aşağıya dökülmüştü? Ne yapacaktı şimdi? Bundan nasıl vazgeçirebilirdi ki oğlunu? Kime başvuracağını da bilemiyordu. Kızı kendi halinde içine kapanmıştı. Artık gerekli olmadıkça konuşmuyordu. Dersleri çok iyi bir çocuktu. Ama şimdi notları düşmeye başlamıştı. Okuldaki öğretmenlerde yeterli değildi. Özel ders aldırmak istiyordu ama parası yoktu. Ekmek parasını günlerce zor denkleştiriyordu. Bir elin uzanmasını bekliyordu. Allah’ın ona tayin ettireceği eli bekliyordu. Emindi kendinden. Bugün olmazsa yarın gelecekti beklediği can.

Birgün beklemediği bir anda telefonu çaldı kadının. Telefondaki ses o kadar içten o kadar sıcaktı ki. İçindeki yangını alıyor sevgi dolu yarınlara bırakıyordu o ses. Beklediği sabırla beklediği ses telefonun ucundaydı artık.

“Abla.” diyordu. 

“Abla hakkını helal et. Sana şimdi ulaşabildiğim için bana hakkını helal et. Senin omzundaki yükü hafifletmek için geldim ben. Seni bu kadar beklettiğim için beni affet abla.” dedi ağlayarak telefondaki ses. 

Kadın içindeki biriktirdiği derin suları artık gözlerinden akıtmaya başlamıştı. Ağladı. Çok ağladı. Ayların biriktirdiği hüzünlerin güçsüzlüğüne ağladı. İçindeki insanlara olan öfkesine ağladı. Ailesinin ona sırt çevirişine ağladı. Hafiflemişti. İçindeki biriktirdiği suları akıttıkça hafifledi. Artık Allah’ın ona gönderdiği yardım meleğine dökmüştü içini. Anlattı ona yaşadıklarını, çocuklarının durumunu anlattı.

“Merak etme abla çocuklarını kurtaracağız. Artık yanındayız biz ağlama, üzülme.” dedi. Bunları derken kendi de ağlıyordu halbuki.

İçinde fırtınalar kopuyordu. Ama bu sefer üzüntüden değil sevinçten… O fırtınanın kaynağı arkasındaki desteğin verdiği güçtendi…

Geç gelmişti ama güç olmayacaktı. Çaresizlerin çaresi olan Allah hep yanındaydı daha güçlü hissediyordu artık, daha da güçlüydü…

SEVDA YAMAÇLARI

24 Temmuz 2023

ELBET BU DA GEÇECEK

24 Temmuz 2023

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir