BUJİ

BUJİ

FAİLİ MEÇHUL(!) HİKAYELER 3

ALİ AKKIZ / TANZANYA

Otobüsümüz Hatay’ı terk ederken o gün başımıza neler geleceğini bilemezdik. Çiçeği burnunda iki İmam Hatip Lisesi mezunu gençtik. Diplomamızı elimize almış, Diyanet’in açtığı imamlık imtihanı vermeye Şırnak’a gidiyorduk. Şırnak’a kim karar vermişti bilme imkanımız yoktu ama zaman PKK’nın gemi azıya aldığı 90’lı yıllardı. 

O gün Urfa’ya kadar huzurlu bir yolculuk yaptık. Akşam üzeri şehre vardığımızda otobüsteki bütün yolcular indi. Sadece biz kaldık. Otobüsten inen yaşı epey ileri birisi geriye dönüp bizim hala yerimizde oturduğumuzu görünce yanımıza kadar geldi:

“Gençler, siz neden inmediniz?” dedi.

“Biz Şırnak’a devam edeceğiz.” dedik.

Adam bize akşamı Urfa’da geçirmemizi, sabah yola devam edebileceğimizi, aksi takdirde teröristlerin yolları tuttuğunu, başımıza bir şey gelebileceğini ikaz babından anlattı. Biz de ona otobüs şirketinin anlaşmalı olduğunu, onların bu firmanın otobüslerine bir şey yapmayacağını şoförü de şahit göstererek söyledik. 

“Akşamın hayrından sabahın şerri iyidir, gelin gencecik çocuklarsınız, sözümü dinleyin yarın sabah gidin.” dediyse de aslında cebimizde paramız azdı ve kalırsak memlekete geri dönemezdik. Bu yüzden biz anlaşmayı öne sürerek problemsiz gidebileceğimizi söyledik. Adam, ‘siz bilirsiniz’ deyip kafasını iki yana sallayarak indi.

*

Yine yollardaydık. Otobüsümüz gecenin karanlığını farlarıyla yara yara ilerliyordu. Teybimiz arabesk çalıyor ve biz, şoför, muavin ve iki genç toplam 4 kişi yol alıyorduk. Şırnak’a yaklaşık 30 km kala bir köprü başında yaşlı adamın aklına gelen başımıza geliverdi. Gecenin bir yarısıydı ve köprünün üzerinde ellerinde kalaşnikof ve el lambalarıyla 10-12 adam yolumuzu kesti. Etrafta bizim gibi yol kenarında park etmiş arabalar vardı. 

Bizim içimize o ana kadar hiç olmayan bir korku çöktü. Elimiz, dizimiz, yüreğimiz titremeye başladı. Hemen Ayet el Kürsi’ler, Yasinler, kısacası bildiğimiz bütün sureler birbiri ardına peş peşe dökülmeye başladı. Korkudan tir tir titriyorduk. Olduğumuz yere çöktük ve girebilecek ilk deliğe girdik. Teröristlerden biri elinde el lambası otobüse bindi. Enteresandır, lambayla dolaştığı halde bizi göremedi. Şoför ve muavin de endişe içindeydi. Derken bizi göremeyen terörist otobüsten indi. Ama otobüsün gitmesine izin de vermedi. 

Terörist iner inmez şoför ve muavin yalvarmaya başladılar:

“Abi anam babam ölsün teslim olun! Bunlar sizi saklandığınız yerde bulurlarsa inan öldürürler. Hiç gözyaşınıza bakmazlar. İyisi mi teslim olun, en azından yaşama şansınız olsun. Sizi saklanırken yakalarlarsa inan yaşatmazlar!” dedi. Biz şaşkındık. Hani firma bu adamlarla anlaşmalıydı? Hani bir şey olmaz diye teminat vermişti? 

“Abi bu adamların sağı solu belli olmaz! Biz ettik siz etmeyin. Gençliğinize acıyın!”

Teslim olacaktık. Az sonra giden adam geri döndüğünde bizi görünce şaşırdı. Kim olduğumuzu sordu. Kimliklerimizi çıkarıp liseden öğrendiğimiz Arapçayla Hataylı olduğumuzu söyledik. Güya biz Arap’tık ve Arapça konuşuyorduk. Bizi otobüsten indirdi. Köprüden aşağıya dere kenarına biz ellerimiz başımızın üstünde o elinde silahıyla biz önde o arkada indik.

*

Etraf ana baba günü gibiydi. Köprünün altında 300 kadar insan vardı. Etrafları elleri silahlı 30-35 kadar adamla sarılıydı. Birisi kalabalığı önüne almış bir şeyler anlatıyordu. Meğer PKK propagandası yapıyormuş. Bizden önce 3 saat konuşmuş. Bir yarım saat de biz geldikten sonra konuştu. Sözünü bitirince slogan kısmına geçildi. Önce adam neler söylenmesi gerektiğini hatırlattı. Sonra da kendisinden sonra tekrar etmemizi istedi.

Adam: “Biji PKK!” diyordu. Kalabalık da aynısını tekrar ediyordu.

Ben de o kelimeyi ilk defa o zaman duyuyorum: “Buji PKK!” diye bağırıyorum.

Bir süre böyle bağırdık. Canlar gırtlaktaydı. Kim bilir ne yapacaklardı bize. Az sonra slogan atma bitti. İsim isim insanlar çağırılmaya başlandı. Bir kısmının kimlik kartlarını eline verip bir tarafa geçiriyorlardı. Bir kısmını da başka tarafa geçiriyorlardı. Benim ismimi de çağırıp elime kimliğimi tutuşturdular. Çok azımız diğer tarafta kaldı. Bu tarafta olanlara ‘siz gidebilirsiniz’ dediler.

Kalabalıkta hareket olmayınca bir kaçımızı itekleyip yine: “Hadi siz gidin!” dediler. Üç-beş kişi hareketlenince grubun hepsi harekete geçti. Bizi yavaş bulmalılar ki ardımızdan silah sıkmaya başladılar. Kişiyi hedef almıyorlardı ama kurşunlar sağımızdan solumuzdan ateş saçarak geçiyor, etraftaki kayalara çarpınca acayip ses çıkıyordu. Kurşunu bıraktığı izden takip edebiliyorduk. Yanımızdan ‘cıv-cuv’ diye geçiyordu. 

Can havliyle arkadaşımı filan unutmuş son sürat koşuyordum. Arkamda yıkılıp kalan, düşenler de vardı. Etraf tam bir ana-baba günüydü. Can pazarıydı adeta. O hızla köprü başına çıktım. İlk bulduğum arabaya bindim. Arabamız atılan kurşunlardan isabet aldı, yanmaya başladı. Ben indim, yine hareket halinde bulduğum bir kamyona bindim. Kamyon kazasız belasız olay mahallinden uzaklaştı.

Şoför bana dönüp: “Az sonra karakol yakınında geçeceğiz. Sen böyle bir olay duymadın, görmedin!” dedi.

Ben de: “Hı-hı!” demişim.

O gün dua ettim: “Allahım benim buradan rızkım varsa, Sen bu rızkı buradan kes, bana hayırlı bir rızık ihsan eyle.” dedim. 

Rabbim kabul buyurdu. Bir yıl sonra yurtdışında bir okulda öğretmen olarak çalışmaya başladım.

NEREDE GÜZEL GÜNLER

22 Kasım 2022

UMUT SÜRECİ

22 Kasım 2022

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir