BANA KİTABINI SÖYLE

BANA KİTABINI SÖYLE

SÜLEYMAN ÇETİNOĞLU

Okumak, okuduğunu davranış biçimi haline getirmek demektir. Karşılaştığınız güzellikleri yaşamınıza aktarmadığınız sürece kitap okumakla boş zamanlarınızı değerlendirmekten ziyade, en güzel zamanlarınızı öldürmüş oluyorsunuz. Kitap okunan zamanlar boş zaman olarak görülünce yapılan eylem de boş bir uğraş sayılabiliyor çoğu zaman. Oysa kitap okumak belki de en dolu zamandır; daha doğrusu öyle görülmeli, insanoğlunun hayatının şekillenmesine etki eden bir uğraş, boş bir uğraş olarak değerlendirilmemeli. Tabi ki bu kitabın ne olduğunun bilinmesiyle, yazarın kitabını niçin yazdığının bilincine varılmasıyla doğrulanabilir.

Her yazarın yazılarını kaleme alırken hedeflediği bir ideali vardır. ‘İş olsun torba dolsun’ mantığı ile yazılmış bir yazı olmadığı gibi, okuyucu da bir yazıyı ‘iş olsun zaman dolsun’ diye okumaz, okumamalı. Bir yazar gördüğünden ziyade görmek istediğini yazar çoğu zaman. Bu anlamda bir yazardan anlattığı ifadeleri gerçek hayatında tatbik etmesi beklenmemelidir. Ama bu böyle olmuyor çoğu zaman. Yazdığınız her yazı varoluşunuzun yaşantınızla ilişkisinde, bir diyet ödemek gibi bir görev üstleniyor yazarlık adına.

Hiçbir fikir yazıda durduğu gibi durmaz. Onu benimseyen okurların somut yaşantıları üzerinde işlevsel hale gelir. Bu nedenle bir yazarın derdi insanların kalplerine ve duygularına doğruluğu, dürüstlüğü, başarıyı yerleştirmek olmamalıdır. Yazara düşen asıl iş, toplumla doğruluk arasındaki engelleri kaldırıp, onları güzel duygulara hazırlamak için çaba sarf etmektir. Aslında her yazar toplum üzerindeki bir takım zararlı cereyanların baskısını bertaraf etmek için yazmalı.

İngiliz yazar Shakespeare eserinde seksen bin, Alman düşünür Goethe elli bin farklı kelime kullanmıştır. Bugün bir İngiliz, bir Alman bunları rahatlıkla anlayabilirken, bizim coğrafyamızda bir üniversite öğrencisi bile üç-dört bin kelime ancak bilebilmekte. Bu nedenledir ki, iletişim ve performans gelişimine farklı bir boyut kazandırmaya çalıştığım yazılarımda akademik bir dil, aritmetik ve sistematik bir diziliş bir söylem kullanmaktan ziyade daha güncel, sade ve herkes tarafından ilgiyle okunabilen popüler bir üslup kullanmaya gayret ediyorum.

Böyle uzun bir girişten sonra biraz da bir kitap nasıl okunmalı? Hangi kıstaslar çerçevesinde mütalaa edilmeli? Bunun üzerinde durmakta yarar var.

  1. Sizin için yazmak veya okumak entelektüel bir meşguliyetten çok; hayatın manasını okumak olmalı. Şayet okumayı düşündüğünüz yazarı, belli bir kültürel miras içinde değerlendirip, belli bir kalıbın içine sokarsanız, çok yanlış bir başlangıç yapmış olursunuz. Yazılar sayesinde siz zaten yazarların kişiliklerini parmak uçlarındaki kan dolaşımından kestirebilirsiniz. Peşin hükümlülüğün size kazandıracağı bir şey yok ama kaybedeceğiniz çok şey var.
  2. Kitabın yazıldığı dönemin sosyo-psikolojik ve kültürel şartlarının yazar üzerinde çok önemli bir etkisi olduğu katiyen gözen ırak tutulmamalıdır. Herkesin kendi çağının gerektirdiği şartlar çerçevesinde orijinal tespitler ortaya koyabilmesi mümkündür. Kitaplar incelenirken; onların yazıldığı dönemin şartları çerçevesinde değerlendirilmesi gerekiyor. Değişik yaşam tarzları, sizin ifade etmek istedikleriniz için materyal olabilir. Zaman ve zemin değişmesi de yorumlarınızın değişmesine önayak olabilir. Önemli olan bu materyalleri evirip çevirebilme, kendi ihtiyaçlarınıza göre, materyallerin değişik versiyonları halinde ortaya koyabilmektir.
  3. Bugünün yazarları, daha ziyade, önceki fikir adamlarından birine bağlı kalıp, duygu, düşünce ve fikirlerini bu kanalları kullanarak aktarma zafiyeti içinde kalıyorlar. Hâlbuki bir yazar olarak sizin eserinize ait olan düşünceler sizin kendi öz değerlerinizden, kendi birikimlerinizden doğmuş olması çok önemlidir. Bunu burada böyle ifade ederken, başkalarının bilgi birikimlerinden hiç yararlanılmaması gerektiğini ifade etmek istemiyorum. Düşünce dünyanızın gelişmesinde okunulan eserlerin katkılarını göz ardı etmek, aslında eserlere karşı bir saygısızlık olarak kabul edilebilir. Burada ifade ettiğim şey, bu tür eserler incelenirken mukayeseli bir strateji takip edilmesidir.
  4. İlginç hadiselere tanık olanlar bu olayları ilk elden yazıyorlar ve onları başkalarının istifadesine sunuyorlar. Böylece başkalarını kulaktan dolma bilgilerden de korumuş oluyorlar. Çünkü dilden dile aktarılırken birçok bilgi de halden hale farklılaşıp gidiyor. Kişi için birer ayaklı kütüphane olan bu insanların ortaya koyduğu eserler mutlaka incelenerek okunmalı. Kişi kendi düşünce dünyasında harman ettiği fikirlerle, bu ilim adamlarının eserlerinden elde ettiği bilgileri birer senteze tabii tutup, kendine özgü orijinal yorumlar ortaya atabilir. Bu yorumlar muhakkak birileri tarafından değerlendirilecek ve asla yabana atılmayacaktır.
  5. Herhangi bir alanda okunulan kitaplarda; anlaşılamayan kısımlar, alanın uzmanlarına sorulmalıdır. Okunulan bilgilerden alınan özler ya bir yerlere not dilmeli ya da başkalarına aktarılarak benliğe yerleştirilmelidir. Çünkü alınan bilgilerin insanın hafızasında ve yüreğinde yerleşmesi çok önemlidir. Her tanıdığınızdan, her okuduğunuzdan elde ettiğiniz damlaları bileştirerek siz de mükemmel makaleler oluşturabilirsiniz.
  6. Ne kadar çok bilgilenirseniz, hadiselere o derece yerinde ve iyi bir şekilde bakabilirsiniz. Eşya ve hadiselere o derece farklı açılardan bakabilirsiniz. Aslında kitaplarda düşünce suretine bürünmüş birtakım arzular yerine fikirleri ciddi olarak “namus” olarak gören objektif kriterleri aramalısınız. Bu sebeple sıkıntısı çekilmiş düşüncelerin alıcısı olmalısınız. Fikir elbisesi giyilmiş birtakım hayalleri değil.
  7. Kurumuş yapraklar ağaca ağırlık yapar. Ağaçlar o yaprakları mevsimi gelince dökecek ki, hafiflesin, yenilerine yer açılsın. Kitaplardaki fikirler de böyledir. Okuduğunuz her şeyin güncelliğini test etmelisiniz. Sizin için önemli olanı alıp, diğerlerini atmak yerine başkalarının istifadesine sunulmak üzere sandukanıza koyup saklamalısınız.
  8. Kitaplarda insan üzerinde tesir bırakan sözler, ifadeler yazılı halde olduğu için tekrar okuyabilirsiniz.  Bu her tekrarlayışınızda kitaplardaki her bir ifade ruhunuzun derinliklerinde farklı biçimlerde kendisine yer bulur. Bu biraz da okuduğunuzun yazının veya kitabın cinsiyle de ilgilidir. Örneğin; romanda tasvirlerle söz uzatılırken, şiirde kelimeler inci gibi dizilir ve “kelam” halini alır. Romanda asıl olan çoğaltmak, basite indirgemek; şiirde ise önemli olan kısaltmaktır. Romancının uzun uzadıya sayfalar dolusu sözlerle anlattığını bir şair en beliğ bir üslupla bir mısrada ortaya koyabilir. Şair bir gayeyi, bir mefkûreyi anlatır. Ancak romancı güncel olayları anlatır. Bu nedenle şiir belli bir ilmi birikim neticesinde meydana çıkar.

Muhabbetle…

YAMANLAR'IN YİĞİTLERİ

5 Aralık 2022

EY ADI BATASILAR!

5 Aralık 2022

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir