Description
“Sesini kes! Karnınız da doyuyorken! Düş önüme. Çocuklar da bir şey anlamamıştı. İkisi birlikte gelip bacaklarıma sarıldı. Kızımı hızla çekip kucağına alarak geldiği tarafa yöneldi. Oğlumla birlikte ardına düştük. “Geri dönün” der mi acaba diyerek son bir ümitle anneme baktım. Devenin yanında kayınbabam da bakınmaktaydı. Bakışlarını bizden çevirip, arkaya adımladı. Bizi her zaman söz dalaşına çeken, dört kere evlenmesine rağmen çocuk sahibi olamayan büyük kaynım atın birinin üstündeydi. Beni o an kurt yiyecek olsa gülerek bakardı. Bir şeyler söylemek istedim. Boğazıma düğümlenen acı, o sözlere engel oldu. Annemin:
“Allah, erkekleri bizim gibi kadınlara göre gerçekten de akıllı yaratmış.” sözünü hatırladım. Ama verilen o aklı doğru bir şekilde kullanamadıktan sonra, o akıl neye yarardı.
Ben kayınbabamı her zaman sever, saygıda kusur etmezdim. Bir kelam bile edememişti. Babalığı nerde kaldı, o halde. Oradaki herkes beni oldukça kırmıştı. Üzüntüm içimi kaplayıp büyümekteydi. Toplanmış olan çadırların boşalan yerlerinden geçerek, geçide oldukça yakın olan bir mağaranın önüne ulaştık. İki büyük taş birbirine dayanmış gibiydi. Eğilerek biraz zorlanıp mağaraya girdik. Ne yapacağımı bilemeden, dilimin döndüğünce sersemlemiş gibi duran kocama yalvarmaya başladım:
“Babası, senden kendim için hiçbir şey istemiyorum. Sadece son isteğim olsun. Bu iki çocuğu kendinizle birlikte götürün. Bunların atları yoracak kadar bir ağırlıkları da yok. Tamam, beni burda bırakın. Allah’ın önünde yalvarıyorum, çocukları geri götür. Sen şefkatli birisin, biliyorum. Çocukları tehlikeye atamazsın…”
Yorumlar
Henüz inceleme yok.