SON NEBÎ’DEN  AHİR ZAMAN HABERLERİ

SON NEBÎ’DEN AHİR ZAMAN HABERLERİ

Emin Osman UYGUR / Almanya

1. HABER

İMÂNI KORUMAK ZOR OLACAK

Dünyayı ahirete bile bile tercih edenlerin asrı… Helâket ve felâket asrı… Her yer karanlık. Çok insan neyi, niçin yaptığını bilmiyor. Gözler dünyaya bakıyor ve onunla mest oluyor. Şeytani sözler ve işler revaçta. Nice Müslüman Kur’an ve sünnet çizgisinde yaşamıyor. Bir sözle küfre giriliyor, bir niyetle dinden çıkılıyor. Sonra kıbleye yönelip Kur’an okunuyor. Fakat bunlar onun hayat ışığı olmuyor. İşine gelmeyince bir kenara bırakıveriyor. Adi, fani nefis fenerini dünyasına tutuyor ve bataklıkta ilerlemeye çalışıyor.

Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, yaşanacak bu olumsuz hadiseleri risâlet gözüyle görmüş ve asırlar öncesinden bizi uyarmıştı:

“Karanlık gecenin parçaları gibi olan fitnelerden önce, hayırlı ameller işlemede acele edin. O fitne geldi mi, kişi mü’min olarak sabaha erer de kâfir olarak akşama girer. Mü’min olarak akşama erer de kâfir olarak sabaha ulaşır; dinini basit bir dünya menfaatine satar.” (1)

Bu sözleriyle Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem özellikle şu hususlara dikkat çekiyor:

1.Hayırlı ameller işlemekte acele edin, ömür sermayesi bitiyor. Hayırlı işler işlenmeyince şerli işlere dalma ihtimali var. Çünkü insan için iki yol vardır: Biri sağ yol denilen Rahmanî yol, yümünlü yol; diğeri ise sol yol tabir edilen şeytanî, bereketsiz yol. Bu yüzden hayırlı bir ömür, hayırlı bir ölümü o da hayırlı bir ahiret hayatını netice verecektir.

2. İnsan için her an imanı kaybetme tehlikesi var. Bu tehlike bir eşyayı kaybetme gibi değil ki “Gitsin, nasılsa yenisini alırım.” diyebilelim. Öncelikle bu tamamen ahiret inancıyla bağlantılı. İman mü’min için havadan, sudan daha önemlidir. Bu yüzden “La ilahe illallah” zikri, zikirlerin en faziletlisi olarak hadiste ifade edilmiştir.

3. Ahir zamand dini küçük görme, hafife alma hastalığı olacak. Yani insan, dünya menfaatleri karşısında dinin hükümlerinden vazgeçme tehlikesi ile karşı karşıya kalacak. Nefis ve şeytan insanı esir alıp onun ahiret hayatından irtibatını kesince, artık insan için varsa yoksa her şey dünyadır.

Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemin, ahir zamanda imanı korumanın elde ateş tutmakla eşdeğer olduğunu beyan etmesi bu konuda çok açık bir misal olsa gerek:

“İnsanların üzerine öyle bir zaman gelecek ki dininin gereklerini yerine getirme konusunda dirençli davranıp Müslümanca yaşayan kimse avuç içerisinde ateş tutan kimse gibi olacaktır.” (2)

Dünya hayatının cazibesi veya inanan insanın küçümsenmesi ve hatta zorluklarla karşılaşması iman konusunda Müslüman’ı zorlayacak şeyler olacaktır. Bir zamanlar Mus’ab (r.a.)’ın yaşadığı hadise gibi dünya ve aile karşısında imanı tercih etme, Bilal (r.a.) gibi işkenceler ve zorlamalar karşısında dini terk etmeme durumları genelde yaşanacak ve imanı korumak çok zor olacaktır ki zaten günümüz hadiseleri bunu ispat etmektedir.

İnsanlar dini bir gericilik olarak gösterecek ve dindar insanlar toplum dışına itilecekler. Sonra da gerçekten iman edenler terörist gibi muamele görecekler. Fakat Efendimizin kutlu sözlerinden anlaşılacağı üzere her şeye rağmen bu kor ateşi elinde tutmaya devam edecek yiğitler olacak ve iman davasını kıyamete kadar taşıyacaklar. Çünkü “İman nurdur. Hakiki imanı elde eden adam kâinata meydan okuyabilir.” Bu nuru elde eden kişi artık ateşten korkmaz ve her ne olursa olsun imanından taviz vermez.

İşte ahiret mutluluğunu isteyen ve Efendimiz sallallahu aleyhi ve seleme gönülden inanan her mü’min onun ikazlarına kulak verecek ve bu ahir zaman tehlikelerinden uzak duracaktır:

“Kıyamet kopmazdan önce gece karanlığının parçaları gibi fitneler olacak. (O vakit) kişi mü’min olarak sabaha erer de kâfir olarak akşama kavuşur. Mü’min olarak akşama erer, kâfir olarak sabaha kavuşur. Birçok kimseler azıcık bir dünyalık mukabilinde dinlerini satarlar.” (3).

Bu konuda Kırıp Mızrap şairi manzarayı şöyle resmediyor:

Dünyayı bir cennet saydı sayanlar

Düştü arkasına hep aldananlar

Dahası takılıp yolda kalanlar

Ziyan olup, heder olup gittiler

Tasa olup, keder olup gittiler

Peygamberimiz bu tehlikeli zamanda yaşanacaklardan bahsederken şu haberi de verir:

“Öyle bir zamanda yaşıyorsunuz ki, sizden biriniz emrolunduğu şeyin onda birini terk etse helak olur; sonra öyle bir zaman gelecek ki, sizden kim emrolunduğu şeyin onda birini yapsa kurtulur” (4).

Görüldüğü gibi Allah Resulü’nün yaşadığı dönemle âhir zamanda yaşamanın farkı ne kadar büyük. O dönemde peygamberimiz bütün mucizeleri ile, kendine ait özellikleriyle ve göklerden gelen vahiylerle insanların gözleri önünde tebliğ ve temsil vazifesini yapıyordu. Hem o zaman düşman belli, dost belli idi. Cehalet ve taassup, iman karşısında kaya gibi sert duruyordu. Ancak âhir zamanda küfür ilimden ve fenden kaynaklandığı için insanların kafası karışacak, doğruyu eğriyi tespitte zorlanacaklar. İmanı korumak amele bağlı olduğundan fitnelerin arttığı, günahların normal karşılandığı bir zamanda yaşayan insanların hakikati öğrenme ve uygulama şansları çok az olabilir. Hayat çizgileri iman ve Kur’an yörüngeli olmayınca, her nesil kendinden öncekini takip ederken gerçeklerle yüzleşme imkânı bulamayabilir. Ama “Milletimin imânını selamette görürsem cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım. Çünkü vücûdum yanarken gönlüm gül gülistan olur.” diyerek iman davasında yepyeni bir çığır açan Allah dostu iman erleri “hayatın gayesinin ve hayatın hayatının iman olduğunu” bir kez daha âleme yayacaklar. Bu imanla nurlanan kalpler ahir zaman fitnelerinden de korunmuş olacaklar.

Sahabe için söylenen “gece ibadette, duada; gündüz ise çalışmada, gayrette” şeklindeki hayat tarzı günümüz dünyasında çok görülmemekte. Onlar ahiret boyutlu bir dünya oluşturmuşlardı kendilerine. Bu yüzden yapılan işlerin çoğu ötelere yatırım şeklinde idi. İmanları bunu iktiza ediyordu. Şimdi yeryüzünde ekser itibariyle sadece dünyevi bir hayat hâkim. Bu hayat anlayışından kurtulup imâna ve Kur’an’a hizmet boyutlu yaşayanlar ancak imanı tehlikeye atan tehlikelerden kurtulabilirler. Eskilerin “yevmü’l beter” dedikleri durum bu olsa gerek. Ama bu ümitsizlik adına kullanılmamalı elbette.

Son iki asırdan sükûnet yaramadı insanlara. Önce büyük savaşlar başladı, insanlar basit birer canlı gibi katledildi. Kimse yarına çıkacağından emin değildi. Bütün dünya kan gölüne dönmüştü. Suçlu olmak değil, bir yere taraftar olmak ölmek için yeterli sebepti. İnsanlar fırkalara bölündü. Kardeş kardeşi sebebini anlamadan öldürdü. Cehalet kara bulut gibi çöktü, karanlık gece parçaları gibi yağmaya başladı. İmanı yok etme adına her gün yeni hurafeler atılıyordu meydanlara. Gazeteler ve televizyonlardan küfür tohumları saçılıyordu dünya zeminine. Ve Efendimiz sallallahu aleyhi ve selem:

“Sabredin öyle günlerle karşılaşacaksınız ki, her yeni gün giden günden daha kötü olacak. Bu hal Rabbinize kavuşuncaya kadar devam edecek” (5).

Ne kadar mucizane bir beyandır bu. Allah Resulünün peygamberliğine ne sağlam bir delildir. Hiç kimse asırlar öncesinden böyle bir tespitte bulunamaz peygamberden başka.

Bu hadiste sabır tavsiye edilmesi de çok önemli, çünkü Asr suresinde Allah, “Asra yemin olsun ki, muhakkak insan hüsrandadır, zarardadır, ziyandadır. Ancak iman edenler, salih amel işleyenler ve sabrı ve hakkı tavsiye edenler müstesna.” buyuruyor. İşte böyle bir zamanda fitneler karşısında pes etmeyip itaatte ve ibadette sabırlı olanlar müjdeleniyor. Onlar iman ediyorlar ve bu imanın gereğini yerine getiriyorlar. Kur’an’a sahip çıkıyorlar. Kur’an‘ın kendisine nazil olduğu Peygamber-i Zîşan’a tabi oluyorlar. Hayırlı işler yapıyorlar ve bu işleri başkalarına da tavsiye ediyorlar. Zorla iş yaptırmıyorlar, çünkü biliyorlar ki “Medenilere galebe ikna iledir.” Sonra da “Her şeyde bir hayır vardır; bir imtihandan geçiyoruz.” inancıyla birbirlerine sabırlı olmayı tavsiye ediyorlar.

Sabır ancak imanla kâimdir. Sabırda büyülü bir sır vardır. O en onulmaz dertlere de derman olur. Çünkü sabır günah işlememeye karşı Yusuf (a.s.) gibi bir direnmedir. Eyyub (a.s.) gibi belalar karşısında duruşunu ve kalbini bozmamaktır. Allah resulü (s.a.s.) gibi ibadette son derece azimli ve dikkatli olmaktır. Bu durumlarda sabrın tedavisine başvurmayanlar hüsran yaşayacaklar demektir.

Efendimizin hadisi ile Asr sûresi sabır yönüyle ne güzel örtüşüyor! Kırık Mızrap Şairinden sabrın meyveleri:

Sabır bir büyülü derman, arkasında iman,

Sabretmeyenin hali hicran üstüne hicran!

Her şeyde var bir usül, sabır da zafere yol,

Sık dişini azıcık kurtulanlarla kurtul.

Sabırla pişen insan kemale erer inan!

Acelecinin işi duman üstüne duman…

Teenni eden erer, acele etme sakın!

Vurulup dövünsen de ıraklar olmaz yakın…

Örümcek bekleyerek, ağa ağ ekleyerek,

Gider hedefe varır nice emekleyerek.

Sırattan ince bir iş, koş geçenlere yetiş,

Geçen sabırla geçti, aksi bir sürü teşviş…

Dipnotlar :

1- Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) Müslim, İman 186, (118); Tirmizî, Fiten 30, (2196).
2-(Tirmizî rivâyet etmiştir.) 2260- Enes b. Mâlik (r.a.)
3-[Tirmizî, Fiten 30, (2196).] 15– Hz. Enes (radıyallahu anh)
4-(Tirmizi,Fiten 79/2267)
5-(buhari,fiten 6,tirmizi fiten 35/2206)

YA AŞK YA ÖLÜM YA ÂLEM

15 Ekim 2021

ÖZLEM GÜLÜ

15 Ekim 2021

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir