DİLLER VE DİLEKLER

DİLLER VE DİLEKLER

Gülçin Beyza YALÇIN

Mevlânâ anlatır ki;

Vakti-i zamanın birinde biri Türk biri Acem biri Arap biri de Rum, dört fakir arkadaş beraber yolculuğa çıkmışlar. Yolculuk sırasında ellerinde ne var ne yoksa harcamışlar, tüm paraları tükenmiş. Açlık ve yorgunluğun etkisiyle bir meydanda birbirlerine yaslanarak oturup kalmışlar. Onların halini gören bir hayırsever hallerine acımış önlerine  bir altın lira atmış. Garipler pek sevinmişler altın liraya. Türk olan hemen atılmış:

– Bu paraya üzüm alalım. demiş,

– Bu sıcak havada yorgunluğun üzerine pek güzel gider.

Arap yüzünü buruşturmuş:

– Yok, demiş.

– İneb alalım, ben inep isterim.

– Ne o, ne bu… demiş Acem.

– Ben engür istiyorum. En güzeli engür.

Rum öne çıkıp kabarmış:

-Yok öyle yağma, demiş.

– Bu paraya istafil alınacak.

Yok  istafildi, yok engürdü,  inebdi, üzümdü… Derken dört arkadaş birbirlerine girmişler.

Bunların tekme tokat birbirlerine girdiğini gören ahali koşmuş ayırmış, bir yandan da dertlerini sormuşlar. Dört adam nefes nefese, birbirlerinin sözünü kese kese, biri diğerini arkaya itip kendisi öne çıkarak dertlerini anlatmışlar. Hal ü tavrından okumuş yazmış olduğu anlaşılan bir adam:

– Tamam, demiş.

– Siz kavga etmeyin, ben hepinizin istediklerini alıp geliyorum hemen.

Altın lirayı ellerinden alıp şaşkın şaşkın arkasından bakakalan arkadaşların yanından ayrılmış ve ortadan kaybolmuş. Lakin biraz sonra bir sepet üzümle geri dönüp dört arkadaşın ortasına  boşaltmış sepeti.

-Alın, demiş.

– Doya doya yiyin.

Dört arkadaş bakakalmışlar.  Meğer hepsinin de kendi dilince istediği şey üzüm değil miymiş!

***

Takvimdeki son yaprak koparılmak için saatleri sayıyor artık. Tüm dünya heyecanla yeni bir yılı daha karşılamaya hazırlanıyor. İstekler, dilekler, umutlar sıralanıyor. Hayal kırıklıkları, başarısızlıklar, mutsuzlukların geride kalmış olması umut ediliyor.

Farkında mısınız dili, dini, rengi, ülkesi fark etmeden insanlık yeni yılı benzer dileklerle karşılıyor. Hemen herkes insan onuruna yaraşır hayat şartlarında yaşamayı diliyor. Emek vereceği işinden kazandığı ekmeği sıcak yuvasına güvenle götürmek istiyor. Saygı görmek istiyor. Haksızlığa uğramasın, sevilsin, sevmeye değer insanlar olsun etrafında istiyor. Savaşlar olmasın yıkımlar yaşanmasın, çocuklar gülebilsin, anneler ağlamasın, gençler hayatının baharında umut dolu planlar yapabilsinler geleceğe dair diyor. Peki, herkes benzer dileklerde buluşurken bunca acı savaş yıkım nereden çıkıyor? Neden bitmiyor?

Çözüm birbirine kulak vermekten geçiyor. Anlamaktan, dinlemekten, ortak paydalarda buluşmak için gerektiğinde ödün vermekten, empati yapmaktan geçiyor.

İnsanlık olarak söylüyoruz! Dinlemiyoruz! Anlatıyoruz, anlamaya çalışmıyoruz…

Anlaşılmanın yolunun karşıdakini anlamaktan geçtiğinin farkında değiliz. 

Aslında dünya tüm ihtiyaçlarımızı karşılayacak kadar zenginken, hırslarımızla fakirleştiriyoruz. Hâlbuki birbirimize bir kulak versek, aynı şeyleri farklı dillerle söylediğimizi fark edeceğiz.

Ah bir kulak versek birbirimize! …

Sehr geehrte Nachbarn und Freunde,

29 Aralık 2021

UNE LETTRE DE 88 VERSETS

29 Aralık 2021

Yorumlarınız

  1. Diller ve Dilekler başlıklı yazınız Mevlana’dan verdiğiniz örnekle ve açıklamalarınızla ne de hoş bir yazı olmuş. Aynı şeyi farklı dillerde istemek… Çok doğru tesbitiniz. Ah hele o “dinleme” yi ve “anlama” ya çalışmayı bir gerçekleştirebilseydik
    ne güzel olurdu!
    Kaleminize sağlık…

    Cevapla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir