GEL ARTIK

GEL ARTIK

Ali TOPDAĞ / İngiltere

Bizler Sen’in sevginle tanışınca, kul olmanın hürriyete açılan kapı olduğunu anladık. Rabbimizi tanıdık seninle, kendimizi bulduk ve gönlümüzde mâsivâya yer bırakmamaya karar verdik. Cemalinden mahrum olsak da “kardeşlerin” olmaya azmettik. “Adını güneşin doğup battığı yerlere götürmeye” gerekirse bu uğurda candan, canandan geçmeye karar verdik.

“Sen’i seven her ruh uludur Yâ Resûlallâh!

Gözü-gönlü onun doludur Yâ Resûlallâh!

Cemâlin pertevinden zerre şevk alan billâh,

Kapının ayrılmaz kuludur Yâ Resûlallâh!”

Çoğumuz itibariyle ne sazdan ne de sözden anlarız ama söz konusu Sen olunca dillerimiz tutulur, gözyaşlarımıza hâkim olamayız. Rüyalarımıza misafir olman bile, devasa engelleri aştırdı bize… Senin sevginle çöllere çadır kurduk, kutuplarda yol aldık. Dilini bilmediğimiz yörelerde Sen mihmandarımız oldun; açılan her kapının ardında Sen vardın…

“Bakıp Sen’i gören âşık,

Başka cemâli neylesin?

Dostluğuna eren sâdık,

Başka visâli neylesin?

Kulaklar duymuşsa sesin,

Duyar mı ağyâr nefesin!

Gönüllere Sultan Sen’sin,

Gayri âmâli neylesin?”

Bahar rüzgârları esmeye başlamıştı yurdumuzda; çiçekler açmış, her yer mis gibi kokuyordu… Kurulan sofralarda herkesin bir sandalyesi vardı. Yıllardır birbirine düşmanlaştırılmış insanlar diyalog solukluyordu… Meğer münafıklar da boş durmamış, nifak tohumları saçmış Anadolu topraklarına…

“Sayende cennete dönen bu düşkünler bağı,

Dağınık zülüflerin gibi şimdi târumâr;

Toprak nemrut bitiriyor, çağ firavun çağı,

Küfür ve ilhatla esiyor esince rüzgâr.”

Bir yel esti ne bağ kaldı ne bostan… Yapraklar sarardı, toprak kurudu, baykuşlar damlara yuva kurdu. Düşmanların yaptıklarına eyvallah dedik ama dostların vefasızlığına diyecek söz bulamadık. Kıyameti andıran bu hengâmede tohum gibi savrulduk dünyanın bağrına… Şimdilerde Medrese-i Yusufiye’de eksiklerimizi tamamlıyor, gaybubette projelerimizi yeniden gözden geçiriyor, muhacirlikte Sen’in mesajlarına teşne gönüller arıyoruz…

“Şimdi hazana yenilmiş bu lâlezârda biz,

Ümit ve inkisarla yutkunuyoruz sessiz..

Hülyâlarımızda bir yeni şafaklar çağı,

Her gün bir kitap gibi okuyarak varlığı;

İhtimal ki bir gün bizler de dirileceğiz…”

Yeni bir bezme atıldığımız bu dönemde her zaman olduğu gibi yine Sen’in himmetine muhtacız. Daha önce yaptığın gibi doğ ruhlarımıza, bizlere hayat üfle, bize yeni kapılar aç; aç ki kul olmanın ve Sana layık ümmet olmanın hakkını verelim. Zira bizler, garibiz, kimsesiziz, zayıfız, güçsüzüz, âciziz, ihtiyârımız elimizde değil… Dergâhına vardık Sen’den yardım diliyoruz. Çünkü seninle eğriler düzelir, fırtınalar bahara döner, karanlıklar aydınlanır…

“Âşıklar ararlar Sen’i her yerde,

Dudağın şerbeti dermandır derde..

Ben bir dertli isem dermanım nerde?

Doğ ruhuma beni hasretle yakma!

Hak aşkına kulun yalnız bırakma!”

Ey Sevgili! Tıpkı dünyayı şereflendirmeden önceki dönemde olduğu gibi ortalıkta saksağanlar boy gösteriyor. Zamanında dolduramadığımız meydanlarda çakallar volta atıyor, naehillere gün doğdu, ümmete kastedenler kahraman oldu, devletin hariminde asalaklar kol geziyor… Ne yazık ki “necib” dediğimiz millet, maruz kaldığı algı operasyonlarının farkında bile değil.

“Konuş ki hatipler haddini bilsin!

İlâhî nefhanla ruhlar dirilsin,

Erilecek zirvelere erilsin;

Başlamış gökler de bunu dilerken..”

İki günlük bebekten seksenlik ihtiyara, kadınından erkeğine kadar hiç ayırt etmeden zalim zulmüne devam ediyor. İniltiler geliyor her yandan… Ömrünün en verimli çağında vatanına hizmet edecek insanlar zindanlarda gün sayıyor. Dünyada yiyecek ekmeği kalmayanları sayamıyoruz artık. Akan gözyaşları çağlayan oldu. Kayyım eliyle çökülen şirketler, yalancı ve yamacılara peşkeş çekilen devlet kurumlarının haddi hesabı yok. Sensizlik, her şeyin dengesini bozdu…

“İçimde ızdırap, gözümde damla damla kan,

Sultânım el-amân!

Bak sînemde bir ok var, derûnumda bir acı,

Sen’dedir ilâcı…

Ey ruhumu saran gizli dertlere nigehbân,

Lütfeyle bir derman!

Gel derdime tabib ol, ol ki perişan hâlim..!

Kalmadı mecâlim…”

Gözlerimiz yollarda, bir güneş gibi doğ tepelerin ardından… Geleceğine dair muştular bile ruhumuza inşirah veriyor. Gir gönlümüze, kur otağını, fermanın duyulsun her yerde. Sevgine muhtaç ruhumuza elini uzat, zira dertlerimizin dermanı Sen’sin. Aradaki perdeyi kaldır; kaldır da hasretinle yanan sinelerimiz vuslata ersin. N’olur geç kalma… Biliyorsun ki Sen’den başka sevdamız yok…

“Gel vur mızrabını kalbimi söylet!

Vur ruhuma nağmelerini dinlet!

Bu gönlüme geleceğini vâdet!

Vâdet ki, kalmadı dizimde dermân..!”

Senin hasretinle yanan sadece bizler değiliz. Bütün kevn ü mekân daha önce olduğu gibi tekrar Senin sultanlığını temaşa etmek istiyor. Günahsız gönüllerden arşa ulaşan dualar hürmetine nikabını kaldır da bîçarelere tebessümünü bahşet! Gönüllere at sürecek fetih orduları işaretini bekliyor. Dünyanın dört bir yanında Senin sevdanla yanan gönüllere tebessümün parola oldu.

“Hasret Sana bu gözler, gönlüm yolunu gözler,

Huzura ersem bir kez, bahara döner güzler.

Erse pâyine başım, hep çağlasa gözyaşım,

‘Sen Sen’ deyip ağlasam, kalkar bütün pürüzler…”

Mahşerde bile nebilerin Sen’den medet bekleyeceği söylenir. Buna göre huzuruna varmaya liyakatimizin olmadığının farkındayız amma gidecek başka kapımız yok. Günahlara bulanmış ve isyanlarımızla meşhur olsak da kapındayız… Boynumuz bükük, dudaklarımız kavrulmuş, gözlerimiz yaşlı, halimiz perişan… Bekletme artık Yâ Resûlallâh! Gel ki, susuzluğu bitsin maşuklarının…

“Yanmışım isyanla, yakma hicranla Ey Nebî!

Penâhım Sen, kime varayım Yâ Resûlallâh!

Kabul kıl mücrimi, kovma kapından ne olur!

Kovarsan kime sızlanayım Yâ Resûlallâh!

Günah bana yaraşmaz, doğru… Af Sen’in şânın,

Sen varken kime dert yanayım Yâ Resûlallâh!”

Seni bize sevdiren “Kırık Mızrap”ın sahibine de layık olamadık. O bizi korumak için çırpınıp dururken bizler mirasyediler gibi davrandık. Sana layık ümmet olamadığımız gibi O’na da talebe olamadık. Bizler yaşananları hak etmiş olsak da bizden çok O cefa çekiyor. Önce O’nun yüzünü güldür Efendim… O’nun gülmesi bizi de güldürecektir.

4.10.2018 / Atina

Not: Bu yazı, Crab Publishing tarafından yayınlanan DİLLERDE NAĞME ADIN 1 (Naatler) isimli kitabımızın ön sözüdür. kitap hakkında detaylı bilgiye aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz…

MÜBALAĞA

14 Nisan 2022

KÂBE HİKÂYELERİ YA DA BİZİM HİKAYEMİZ

14 Nisan 2022

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir