KÂBE HİKÂYELERİ YA DA BİZİM HİKAYEMİZ

KÂBE HİKÂYELERİ YA DA BİZİM HİKAYEMİZ

Ayhan TEKİNEŞ

Kâbe Hikayeleri adı bile içimizi ısıtmaya yetiyor. Kâbe’nin bulunduğu mübarek mekân Bekke, zamanla tüm harem bölgesinin, bir anlamda şehrin de adı olmuş. Mescid-i Aksa mı daha faziletli Kâbe mi diye konuşmalar olunca, Allah Teala “İbadet yeri olarak yeryüzünde yapılan ilk bina Bekke’deki Kâbe olup, pek feyizlidir, insanlar için hidâyet rehberidir.” (Al-i İmran, 96) buyurarak, Kâbe’nin yerini şehirle özdeşleştirmiş.

Kâbe’nin kadim tarihi Hz. Âdem ile başlasa da insanlık tarihinin bilinen en eski kutsal mekânı olarak Kâbe’nin hikayesi Hz. İbrahim’le başlar: “Biz Beytullah’ı insanlara sevap kazanmaları için toplantı ve güven yeri kıldık. Siz de Makam-ı İbrahim’i namazgâh edininiz! İbrâhim ile İsmail’e de: ‘Tavaf edenler, itikâfa girenler, rükû ve secde edenler için bu Evimi tertemiz bulundurun!’ diye emretmiştik.” (Bakara, 125)

Hz. İsmail’in çocukları ve Kâbe’nin etrafında şekillenir Mekke şehri. Bir peygamberler şehridir Mekke. Bundan dolayı Allah Teâlâ ‘Anakent (ümmü’l-kurâ)’ olarak adlandırır: “İşte bu da bir feyiz kaynağı ve daha önceki kitapları tasdik edici olarak, bir de hem Anakenti (ümmü’l-kurâ), hem de bütün çevresindeki insanları uyarman için indirdiğimiz bir kitap! Âhirete iman edenler, buna da inanırlar ve onlar namazlarını hakkıyla kılmaya devam ederler.” (En’am, 92)

Kurâ kelimesi evler ya da mesken anlamına gelen ‘karye’nin çoğuludur. Mekke’nin ‘beldelerin anası’ yani Ümmü’l-kurâ diye nitelenmesi Kabe’nin Mekke’de olması ve bütün beldelerdeki insanların Kabe’ye yönelerek ibadet yapmalarından ya da Hac için dünyanın dört bir yanından akın akın Mekke’ye gelmelerinden dolayı olabilir.

Ümmü’l-kurâ ilklerin şehridir. Ümmü’l-kurâ, şehirlerin anası, medeniyetin beşiği Efendimiz’in (sav) Medine’sine mukabil karyelerin, yani insanların toplu yaşadığı bütün mekânların ana kucağıdır. Hz. Âdem ile Hz. Havva’nın buluşma mekânı; Yeryüzünde aile yuvasının kurulduğu ilk belde, Allah için ilk inşa edilen ev, Beytullah’ın şehridir.

Bazı kavimlerin etrafında tarih şekillenir; kimi beldeler de vardır ki tarih onların etrafında şekillenir. Bundan dolayı Kur’an, halklar yerine kimi yerde karye/belde kelimesini zikreder. Nitekim bir ayet-i kerimede şöyle buyrulmuştur: “İşte o ülkelerin (kurâ) haberlerinden bir kısmını sana böylece anlatıyoruz. Oraların halklarına peygamberlerimiz açık deliller, mucizeler getirdiler.” (A’raf, 101) Ancak o, münekker bilinmeyen bir belde değildir, belde denilince akla ilk Mekke gelir: Onlar “Bu Kur’ân, bu iki şehirden büyük bir adama indirilseydi ya!” (Zuhruf, 31) demişlerdi. Arap yarımadasının iki şehri o zaman Mekke ve Taif’tir. Taif yeşillik bağları, bahçeleri ile adeta bir mesire beldesidir. Ancak Mekke, çok daha kıymetli bir hazineye sahiptir: Kâbe

Kâbe, yaratılış ağacının çekirdeği; evrenin özüdür. Fizik âlemin ilk başlangıç noktası ve Hakikat-i Ahmediyye’nin ikizidir. Birisi zaman ve metafizik buudlu, diğeri ise fizik âlem buudlu bir bütünün iki yarım küresidirler. Bundan dolayı Kâbe, Allah Resûlü’nün (sav) hem hayat-ı seniyyeleri ile hem de misyonuyla yakından alakalıdır. Bazı yerbilimcilere göre yerkürede magmanın ilk katılaştığı bölge Kâbe’dir. Yeryüzünde insanların ilk sığınağı olduğu gibi mü’minlerin de belki kıyametten önceki son sığınağı olacaktır.

Hanif dininin temsilcisi Hz. İbrahim’in oğlunu ve hanımını emanet ettiği güvenli bölgedir Kâbe. Kavimleri helak edilen peygamberlerin son durağı. Büyük sûfi Fudayl b. Iyaz gibi tövbekârların sığındıkları ana kucağıdır. İlmi tartışmalardan canı yanan mütekellim ve usûlcü Cüveynî Kâbe’ye sığınıp İmamu’l-Haremeyn unvanını alan âlimlerdendir. Büyük dil bilgini ve müfessir Zemahşerî de Kabe’ye yakın ikamet ettiğinden dolayı ‘Allah’ın komşusu’ (Câru’Allah) şerefiyle şereflenenlerdendir.

Vahyin nüzulüne şahitlik eden bu kutlu belde, ilhama açık ruhlara her zaman yeni ilham kapıları aralamıştır. İbn Arabî, Mekke’nin fütûhatından feyz alabilmek için, Mekke’de konaklamıştır. Sufiler her zaman Mekke’ye özel önem vermişler; orada yaşamayı Hakk’a yakınlık vesilesi bilmişlerdir. Bundan dolayı hiç eksik olmamış Kâbe etrafında Hak dostları.

Kimi âlimler de vardır ki büyük bir aşkla geldiği her Hac ziyaretinde, “Bu kadar sevdiğinize göre gelip bu kutsi beldeye yerleşseniz” diyenlere, “Yakında olup saygıda kusur etmektense, uzakta yaşayıp özlemeyi tercih ederim” diye cevap vermiştir.

Tarihin etrafında şekillendiği Anakent’in hikayesini kaleme almış değerli şair Emin Osman Uygur Bey, Kâbe’nin hikayesi üzerinden insanlık tarihinin kısa bir hikayesini sunmuş bizlere. Hayali bilgi ve tasvirlerle süslenmiş bir edebiyat kitabı ya da dışardan bakışla kaleme alınmış bir tarih kitabı gibi değil, Kâbe Hikayeleri. Gerçek bilgileri kısa, ama edebi bir üslupla şiir tadında anlatmış, yazar.

Değerli müellif, olaylar arasında kurduğu ilişkiler ve benzetmelerle, zaman içinde adeta kısa yolculuklar yaptırarak, zihinlerimizin kronolojik takibin kolaycılığına kapılmasına izin vermemiş:

“Nereye gidiyorsun, bizi bu ıssız vadide kime bırakıyorsun?” dedi. Bu mahzun ses, bundan asırlar sonra gelecek yetimler yetimi aleyhisselatü vesselamın, amcası Ebu Talip’e, Şam’a giderken söylediği; “Beni kime bırakıyorsun?” sözüne benziyordu.

Yazar, Kabe’nin kültür tarihimizi nasıl şekillendirdiğinin ip uçlarını ilgi çekici karşılaştırmalarla yakalamaya çalışmış:

Kâbe’nin doğu köşesine “Rüknü’l Hacer”, batı köşesine “Rüknü’ş Şami”, kuzey köşesine “Rüknü’l Irakî”, güney köşesine ise “Rüknü’l Yemânî” isimleri verilmiştir. Bu ad verme, daha sonraları İslam dünyasında güzel bir gelenek olarak, şehirlerin girişleri için de kullanılmıştır.

Kabe’nin Efendimiz’le alakasını sade bir üslupla, tasvir eder, yazar. Bir vaiz edasıyla değil, şairane bir üslupla:

Kâbe, kim bilir ne kadar memnun olmuştur, Allah’ın son elçisi, o kutlu taşı elleriyle köşesine yerleştirdi diye. Onun dokunduğu bir taş olmak ne saadet! Onun öptüğü bir taş olmak ne büyük bir mutluluk! Onu gören bir Kâbe olmak ne hoş bir bahtiyarlık!

Tarihi metinlerin nasıl yazılması gerektiğini gösteren güzel bir örnek; abartısız, sade ve duygu dolu bir metin. Emin Osman Bey’in bu kitabı umarım gerçek okuyucularını bulur.

Edebiyatçılardan bütün bütün ümidimi kestiğim bir dönemde, böylesine kıymetli bir çalışmayı bizlere hediye edip kaliteli edebiyat adına yeniden ümitlendirdiği için Emin Osman Bey’e ayrıca teşekkür etmek isterim. Allah sa’yini meşkur eylesin.

1 Mayıs 2021

NOT: Bu yazı, Crab Publishing tarafından yayınlanan KÂBE HİKAYELERİ isimli kitabımız için yazılan takdim yazısıdır. Kitap hakkında detaylı bilgiye aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.

GEL ARTIK

15 Nisan 2022

KÜL OLAN HATIRALAR

15 Nisan 2022

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir