MUHACİR AİLE VE YORGOS’LAR

MUHACİR AİLE VE YORGOS’LAR

EMİN OSMAN UYGUR / ALMANYA

Yorgos, bürosunda bir misafiri ile kahve eşliğinde sohbet ediyordu. Kahve, bu topraklarda sohbetlerin olmazsa olmazı idi. Yorgos özür dileyerek telefonu açtı. Telaş ve korku içinde bir ses vardı karşıda. İngilizce konuşuyordu. Yorgos o saatten sonra iş almazdı normalde. Ama sesin sahibini merak etti.

Misafir gittikten sonra bu ilginç sesin sahibini beklemeye başladı. ‘Yorgos yine sen ne yaptın Tanrı aşkına? Adam gelmezse boşuna bekleyeceksin.’ diye mırıldandı. Bir kaç dakika sonra zil sesi ile yerinden kalktı, kapıya yöneldi. Kapıyı açtı. Otuz beş yaşlarında uzun boylu ama her halinden yorgunluk akan biri selam verdi. Yorgos selamı aldı, onu içeri buyur etti.

Yorgos bu garip kişiye bir bardak su ikram ettikten sonra;

“Sakin olun dostum. Her şey yoluna girecek. Siz bana ne olduğunu bir anlatın.” dedi.

Ercan biraz sakinleştikten sonra yavaş yavaş anlatmaya başladı:

Yorgos, genç adamı dikkatle dinledikten sonra;

“Anladım. Siz yarın öğle vakti tekrar gelin. Bu sorunu çözeriz umarım. Merak etmeyin. Otelde sorun olursa beni tekrar arayın, ben size kalacak yer bulurum. Ha bir de para işini sorun etmeyin.”

Ercan bürodan çıktı. Akdeniz maviliklerinde yüzen bu güzel, yeşil topraklarda yürümekten başka yapacak bir şeyi yoktu. Dilinde dua, gözlerinde nem ve yüreğinde elem.. yürüdü sahil boyu. Önceki gün eşi gözaltına alınmıştı. Sahte evraklarla sehayat etmeye çalışmak ve çocuk kaçırma suçlamalarına maruz kalmıştı. Bir anda eşi de kendisi de iliklerine kadar bir gariplik denizine düşmüşlerdi. Ülkesinde onlara hayat hakkı tanınmayınca zor da olsa buralara kadar gelmişlerdi. Kızı Nalan henüz iki yaşında idi. Küçücük yavrusunun tutuklu odasında kalması Ercan’ı daha bir derinden etkilemişti.

Yorgos normalde vergi avukatı idi. Eşi de aynı işi yapıyordu. Ancak Ercan’ın durumu bir insan olarak onuruna dokunmuştu Yorgos’un. Eve gidince eşi Katerina’ya açtı konuyu. Katerina’nın gözleri doldu.

“Elimizden ne geliyorsa yapalım Yorgos, çaresiz kalmışlar…”

Yorgos bir polis arkadaşını aradı. Ondan ne yapabileceğini öğrendi. Sabah erkenden eşi Katerina ile emniyete gittiler. Ellerinde poşetler vardı. Önce Asude ve Nalan’ı görmek istediler. Görevli memur, Asude’ye haber verdi. Katerina nezarethanenin camına yaklaştı; Google tercümeden kâğıda Türkçe bir şeyler yazmıştı. Kâğıdı cama tuttu.

“Korkmayın, sizi buradan çıkaracağız. Eşine söylemek istediğin bir şey var mı? Lütfen yaz. Bir de ihtiyacın varsa lütfen söyle.”

Asude, bu beklenmedik olay karşısında çok sevindi. Tek ihtiyacı buradan çıkmak olduğu için telefona ‘teşekkür ederim’ yazdı ve camdan Katerina’ya gösterdi.

Katerina gitmeden önce memura poşetleri verdi. Memur poşetlere baktıktan sonra onları Asude’ye götürdü. Asude, avukatların gelişinde Ercan’ın haberi olduğunu ve poşetleri onun gönderdiğini zannetti. İlk poşetin en üstünde bir bebek vardı. Nalan bebeği görünce birden atıldı. “Âdem!” Bu bebek Nalan’ın Türkiye’de iken oynadığı ‘Âdem bebeğe’ çok benziyordu. Nalan, ‘Âdem bebek’ geldi sanmıştı. Asude gözyaşlarını tutamadı.

Bu, küçük Nalan’ın gözünden kaçmadı; “Anne neden ağlıyorsun? Babam yok diye mi?”

Asude gözyaşlarını silerek; “Yok yavrum, aklıma bir şey geldi de onun için.”

Ertesi gün Ercan olanlardan habersiz bir şekilde Yorgos’un bürosuna geldi. Ancak Yorgos yoktu büroda. Kapıyı Katerina açtı. Ercan kendini tanıtmak isterken Katerina; “Biliyorum, Ercan bey. Eşim sizden bahsetti.” dedi ve devam etti: “Bugün sabah eşinizin yanına gittik. Çok iyiler merak etmeyin. Nalan da iyi. Yorgos gerekli irtbatları kurdu. Bugün çıkarlar umarız. Ama olmazsa pazartesi kesin çıkarlar.”

Ercan biraz da şaşkın; “Çok teşekkür ederim. Ne kadar düşüncelisiniz.”

Katerina; “Siz biraz dolaşın. Bizden telefon bekleyin.”

Aradan bir saat kadar geçmişti ki Yorgos telefon etti: “Katerina müjde, tutuklu bayanla çocuk için çıkış izni aldık.”

Katerina, “Tamam Yorgos ben hemen Ercan’ı arıyorum.”

Ercan adeta uçarak geldi büroya.

Katerina, “Ercan bey, birazdan eşiniz çıkacak. Ama sizin oralarda görünmemeniz gerek. Polis sizi arıyor. Biz alır geliriz eşinizi ve çocuğunuzu.” dedi.

Bir saat sonra… Nalan babasına sarılmış, bırakmıyordu.  

“Babacığım bir daha ayrılmayalım olur mu?”

“amam canım, ayrılmayacağız bir daha inşallah.”

Yorgos da Katerina da gözyaşlarına hâkim olamıyorlardı. Yorgos, ortamı rahatlattı: “Ben size kalacak bir yer buldum. Küçük bir ev ama size yeter. Ev sahibi akrabam. Kira da istemiyor. Gidip bir bakalım mı?”

Yorgos, önce etrafı tanıttı. Marketleri gösterdi: “Buradan alışveriş yapabilirsiniz. Sonra da sahilde bir dolaşın. Rahatlayın. Nalan da enerjisini atsın. Hasret gidersin. Sonra eve girersiniz.”

Küçük muhacir aile, bir süre sahilde dolaştıktan sonra eve geldi. Akşam olmak üzere idi. Ercan abdest almak için lavaboya gitmişti ki zil çaldı. Dışarı baktı. Aşağıda Yorgos ve Katerina el sallıyorlardı. Ercan hemen aşağı indi. Bu arada Yorgos, arabanın bagajını açmış, poşetleri alıyordu. Poşetleri Ercan’a verirken, “Şimdilik bunlarla idare edin. Biraz yiyecek ve biraz da kıyafet var. Siz rahatınıza bakın. Burayı çok seveceksiniz. Burada kalmak isterseniz biz her zaman yanınızdayız. Ne olur çekinmeyin.”

Ercan ne diyecğini bilemedi. Poşetleri aldı. Teşekkür etti. Aslında kendisini biraz rahat hissetse Yorgos’un boynuna sarılıp hüngür hüngür ağlayacaktı. Ama yapamadı.

Ercan elinde poşetler tam eve çıkıyordu ki Yorgos’un annesi geldi. Evde ocak olmadığını duyunca hemen bir ocak kapıp gelmişti o da…

Ercan eve çıkınca; “Asude, Yorgoslar bize burada kalın diyorlar. Çok candan insanlar. Ne dersin?”

“Neden olmasın Ercan? Zaten kalacak güvenli bir yer değil mi derdimiz? Ancak uzun süre tek başımıza dayanabilir miyiz, bilmiyorum.”

“Ben de düşündüm bunu. Neyse biraz duralım. Kader ne gösterir?”

Bu arada Ercan’ın telefonuna Yorgos’tan mesaj geldi ve karşılıklı yazıştılar: “Ercan ben sana iş buldum. Amcamın zeytinlikleri var. Orada bir sezon çalışabilirsiniz. Asude de İngilizce öğrenince otelde görev yapar.”

“Çok teşekkür ederim Yorgos. Biraz düşünelim. Belki de dediğin gibi yaparız.”

“Ercan, yarın büroma gelirsen biraz konuşuruz.”

“Tamam Yorgos, gelirim.”

Ercan önceki gün sıkıntılı bir şekilde yürüdüğü sahil yolunu bu sefer, huzurla adımladı.

Yorgos, Ercan’a bir tez çalışmasından bahsetti: “Ercan benim bir tez çalışmam vardı. Türkiye siyaseti üzerine. Araştırmalarıma göre Erdoğan, Gülen’in talebesi idi sonra aralarında çatışma çıktı. Erdoğan, Gülen Hareketini ve faaliyetlerini tasfiye kararı aldı. Sen ne düşünüyorsun bu konuda? Sonuçta işin içinde olan birisin.”

Ercan, “İlk olarak; Erdoğan Gülen’in talebesi değil, hiç de olmadı. İkincisi; Türkiye’deki günümüz siyaseti maalesef ‘Siyasal İslam’ çizgisinde kuruldu. Ve yine maalesef menfaati ön plana çıkaran bu tarz siyaset; dinin özünden çok gösterişe yer veriyor. Gülen’in takip ettiği gelenek ise bu çizgiden çok ayrı. Mesela, Gülen’in tabi olduğu geleneğe göre bir devlet adamı, devletin hazinesinden kendi hesabına bir kuruş bile harcayamaz. Ama siyasette böyle olmadı ve bu bir çatışma konusu oldu. Tabi bu arada düşman ilan edilen Hizmet Hareketi gönüllüleri, işlerinde atıldılar, çalışma izinleri iptal edildi.”

Yorgos, “O da yetmedi, hapisler, hizmet hareketi gönüllüleri ile dolduruldu.”

Ercan, “Evet, binlerce insanı kadın erkek demeden hapse attılar. Bir de işkence var tabi. İşkence derken sadece fiziki işkence değil. Mesela bizzat Erdoğan’ın söylediği ‘Bunlara su bile yok.’ sözü hayatın bir çok alanında mahrumiyetlere sebebiyet verdi. Bakın, internette arayınca hemen çıkıyor. ‘Ağaç kabuğu yesinler’ diyor biri. Başka biri ‘Kırın kapıyı alın!’ diyor. Ortada suç var mı? Yok. Ne diyor Erdoğan? ‘Cadı avı ise cadı avı…’ Mesela, bir arkadaş için yakalama kararı çıkarıyorlar. Onu evde bulamayınca eşini alıp gidiyorlar. Çocuklar evde yalnız kalıyor. Veya bir bayan doğum yapmak için hastaneye geliyor. Emniyet hemen bir polis gönderiyor. Kadın doğum yapar yapmaz bebeği ile birlikte içeri alıyorlar. Şu an bildiğim kadarı ile 600 bebek annesiyle birlikte zindanda.”

“Bunlar insanlık suçu Ercan.”

“Medyadan görmüşsünüzdür. Erdoğan, kendisine muhalif medyayı kapattı. Kalanlar da onun dediği gibi yazıp çiziyor. Bir çok gazeteci hapiste.”

“Bu nasıl bir canilik Ercan?  Sen bunları anlatırken Hitler geliyor aklıma. Erdoğan da sanki Hitleri’ taklit ediyor. Bence sonu da onun gibi olacak.”

“Sanırım öyle olur. Çünkü İslam coğrafyası dediğimiz topraklardaki bütün diktatörler, aynı akibete maruz kaldılar. Ama ben toplumun da insanlıktan, medeniyetten, demokrasiden hatta inandıkları İslam’dan çok uzak olduklarını düşünüyorum.”

“Anlattıkların çok ilginç Ercan. Seni buraya Tanrı gönderdi. Benim tezimde eksik olan yerler şimdi tamamlanmış oldu. Tabi konuyu yeniden araştırıp yaşananları görmem gerek. Bunun ilk örneği de siz oldunuz.”

Ercan tebessüm ederek; “Ben de ‘buraya neden geldik ki’ deyip duruyordum. Demek bunu içinmiş.” deyince Yorgos da tebessümle karşılık verdi. 

“Ercan burada kalmayı düşünüyor musunuz?”

“Bizim için çok uygun bir yer burası. Ancak bir aile daha olsa. Uzun vadede yalnızlık zor olur diye düşünüyoruz.”

“Ben o konuda bir şey yapamam Ercan. Ancak ev sahibine söylesen belki yeni bir aile için de bir yer ayarlar size.”

Ercan bürodan ayrıldıktan sonra Yorgos, Ercan’ın dilinden ev sahibine bir mektup yazdı: “Ülkemizde bize hayat hakkı tanımıyorlar. Orada kalsak eşimi de beni de hapse atacaklardı ve bize işkence yapacaklardı. Zor şartlarda ülkemizden çıkıp buralara kadar geldik. Bu ada, çok güzel. Burada bize Yorgoslar sahip çıktı. Biz burada kalmak istiyoruz ancak bizim gibi bir aile daha olsa çok iyi olacak. İkinci bir aile için bir yer verebilir misiniz?”

Ev saihibi hanımefendi, bu isteğe olumlu cevap veremeyince küçük muhacir aile, daha fazla zaman kaybetmeden Atina’ya dönmeye karar verdi.

Yorgos; “Ercan iyi düşündünüz mü? Orada Türk yetkililer size zarar verebilir. Kalacak yeriniz var mı?”

“Bir arkadaş bizi misafir edecek Yorgos. Her şey için çok teşekkürler. Umarım bir gün yine görüşürüz.”

“Gidince beni ara. Ben de sizi sürekli arayacağım.”

Yorgos ve Katerina gemi hareket edinceye kadar rıhtımda beklediler ve küçük muhacir aileye el salladılar.

Not: Bu hatıra BU YOL UZUNDUR isimli kitabımızdan alınmıştır. Kitap hakkında detaylı bilgi için…

HAYALLERİMİZ VE KEZA HER BİREY ‘KIDEMLİDİR’

13 Eylül 2022

GARİP BİR YOLCULUK

13 Eylül 2022

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir