DÜŞÜNMEK ÖZGÜRLÜKTÜR

DÜŞÜNMEK ÖZGÜRLÜKTÜR

Emin Osman UYGUR/ Almanya

Habil ve Kabil’in mücadelesi, bir yönü ile aklın ve duyguların mücadelesidir. Habil düşündü, tefekkür etti. Öldürme eylemini ölçtü, biçti ve öldüren olmak istemedi. Kardeşine; ‘Sana el uzatacak değilim.’ dedi. Sonra da bunun sebebini söyledi: ‘Ben alemlerin Rabbi Allah’tan korkarım.’ Ve işin sonunu da şu cümle ile özetledi: ‘Sen kendi günahını da benim günahımı da yüklenirsin.’ Habil, dünya ve ahiret dengesini anlamıştı. İman derinlikli aklı, ona doğruyu göstermişti. Habil’in davranışlarında; aklın temkin ve itidal boyutlu özelliğine şahit olmaktayız.

Habil, yaşadığı süre içinde yanlış bir iş yapıp, Yaratan karşısında suçlu duruma düşmek istemedi. Ayrıca kardeşine karşı gelip, onun öfkesini artırmaktan da kaçındı. Ancak Habil’in iman ve teslimiyeti, Kabil’i daha da öfkelendiriyordu. Kabil, aklın ve mantığın çizgisinden uzaklaşmış, duygular bataklığında, şeytânî öfkenin/kıskançlığın tesirindeydi. Ve Kabil, artık özgür değildi. Duygular yoluyla kontrolü ele geçiren şeytan ona istediğini yaptıracaktı.

”Ancak akıl sahipleri, düşünürler.”(Bakara-2/269) buyuran Kuran-ı Kerim, düşünmeye/aklı kullanmaya farklı fiillerle misaller verir. Bu fiiller; akletmek, tefekkür etmek, tezekkür etmek ve tedebbür etmek’tir. Tezekkür, geçmişle birlikte bir yenilenme; tedebbür, geleceğe yönelik planlı, detaylı düşünce ve tefekkür ise delillere göre sağlam bir ölçü-karar çıkarma anlamında kulanılabilir. Akletmek anlamındaki ta’akkul ise geçmiş-gelecek ve sebepler üzerinde irtibat ve bağ kurarak hakikati görmeye yönelik bir eylemdir.

Kuran-ı Kerim, İbrahim aleyhisselamın Yahudi mi Hristiyan mı olduğunu tartışan Ehl-i Kitap için, ”Oysa Tevrat da İncil de ondan sonra indirilmiştir, hiç akletmiyor musunuz?”(Al-i İmran-65) diyor ve onları çok net bir bilgi yanlışlığına karşı mantıklı olmaya davet ediyor. Nimetlerden bahsedilen bir ayette ise ‘tefekkür’ fiili kullanılıyor. Çünkü gözle görülen deliller ortaya konuluyor. ”Gökten indirdiği su ile ekinler, zeytinler, hurmalar, üzümler bitiriyor. Bunda düşünen/tefekkür eden toplumlar için ibretler vardır.” (Nahl-11). ”Hiç yaratan, yaratmayan ile bir olur mu? ” (Nahl 17) ayetinde ise ‘tezekkür’ fiilini kullanarak, ”Hiç düşünmez misiniz? ” diyor. Zihinleri geçmişe/El-Evvel ismine yönlendiriyor, yaratılışı (toprağı, suyu, embriyoyu, çekirdeği, hücreyi…) yeniden düşünmeye teşvik ediyor. ”Biz sana feyizli ve bereketli (mübarek) bir kitap indirdik ki insanlar onun âyetlerini iyice düşünsünler/tedebbür etsinler ve aklı yerinde olanlar ders ve ibret alsınlar/tezekkür etsinler. ” (Sad 29).  Bu ayette ise hem işin sonunu düşünmeye/El-Ahir ismine bağlı olarak tedebbür fiili hem de geçmişe bakıp ders almayı salık veren tezekkür fiili kullanılmıştır.

Kuran-ı Kerim ayrıca bir çok yerde ”ve’zkur” (Enbiya-78,85,87) ifadesi ile nazarları geriye çevirir ve bazı önemli olaylara, isimlere dikkat çeker. Tezekkür fiili ile irtibatlı bu hatıralar, yürüdüğümüz yolda bize ışık tutacak, misal olacak önemli hikmetler taşıması açısından önemlidir.

Kur’an perspektifinden bakınca akledenlerin/düşünenlerin; eşya ve hadiseleri; evvel-ahir, zahir-batın yönleri ile değerlendirebilenler olduklarını görüyoruz. Onlar yanlış olan bir darvranışı, mesnetsiz bir sebebe yükleyerek kabul edilebilir olarak görmezler. Veya göz göre göre doğruyu inkar edip aklın iptaline göz yummazlar. Onlar her zaman ve her yerde tapınılan Lat, Menat, Uzza ve Tagut gibi putlardan uzak dururlar ve şirkten yüz çevirirler. Sonra da ”Bir elime ay’ı bir elime güneşi verseniz, davamdan vazgeçmem.” sadasının dalga boylarında dört bir yana özgür adımlarla yürürler.  

Hür insan, insânî değerleri ve ilmî hakikatleri başka bir şeye âlet etmez. Bu insan, hayâl ve tasavvur  çöllerini; emmâre ve levvâme taşları üzerine basa basa geçmiş, râdiyye ve mutmainne kanatları ile iltizam ve itikat vadisine ulaşmıştır. Hakikat adına yaşamak onun yegâne gâyesi olmuştur. Artık hiç bir baskı hiç bir çarmıh onu yolundan alıkoyamaz. Hayatı, insana saygı yörüngelidir. Hak katında değerli olan, onun için de değerlidir. Makamlardan/krallardan gelen istekler/teklifler, onun kalbinde heyecan uyandırmaz. O marifet ufkuna erdikten sonra geri dönüp bayağı isteklerle meşgul olmak istemez. Düşüncesindeki derinlikler, onu özgür ufuklara salmıştır bir kere.

Düşünce insanı, hayatı ezel ve ebed ufuklarından tutmuş giderken, dünyayı bu ufuklar arasında bir hikmet meşheri olarak değerlendirir. Onun nazarında dünya ya bir laboratuvar ya bir eczahane ya da sanat eserlerinin sergi yeridir. Hayat ise, kısa olmakla birlikte Esma-i İlahi tecellileri ile çok değerli ve renkli bir süreç olmuştur. Bundandır ki, akleden insan bir bal arısı hassasiyeti ile her günü yeni bir çiçek ve öz olarak görür ve hayatın her kademesinde ördüğü peteğe o çiçeklerden nektar taşımaya devam eder.

Düşünmek özgürlüktür. Fakat yeryüzü her devirde düşünenlerin; özgür kalabilmek ve özgür düşüncenin yok edilmesine fırsat vermemek adına çok büyük ve uzun soluklu mücadelelerine sahne olmuştur.

Sokrates, özgür düşünceleri sebebi ile ölüme mahkum edildiğinde son anlarını yaşarken, yanındaki arkadaşı Crito’ya; ‘Asclepius’a bir horoz borcumuz var, onu ödemeyi unutmayın.’ diyerek özgür bir ruhla ötelere göçmüştü. Büyük İskender’in ‘Dile benden ne dilersen.’ sözüne karşılık hiç çekinmeden, ‘Gölge etme başka ihsan istemem.’ diyen Diyojen, siyasi bir gölgeden uzak, özgürlüğü doya doya yaşayan düşünürlerden biriydi. Roma valisinin istediği fetvayı vermediği için mübarek başının bedeninden ayrılmasına hükmedilen Yahya Aleyhisselam da mukaddes bir özgürlük temsilcisi olmuştu. Fil ordusu komutanı Ebrehe’nin karşısına Mekke’nin reisi olarak hiç korkmadan çıkıp, ‘Bana develerimi geri verin, ben develerin sahibiyim; Kabe’nin sahibi Kabe’yi korur.’ diyen Abdülmuttalip, Hira kadar yüce bir özgürlüğün temsilcisiydi.

Muhyiddin İbn Arabi, gönüllerini dünyaya kaptırarak akletme melekelerini kaybeden bazı insanlara, bastığı yerin bir iki metre altında gömülü altınları kasdederek; ‘Sizin taptığınız, benim ayaklarımın altındadır.’ deyince, onlar bu sözün uluhiyete karşı bir hakaret olduğunu iddia etmişler ve İbni Arabi’yi küfürle suçlanmışlardı. İbn Arabi vefat edince de mezarına çöp dökerek ondan intikam almak istemişlerdi.

Vahyin hemen yanıbaşında yol alan düşünme hakikati ve görevi, aynı zamanda ciddi bir sorumluluk gerektirdiği için bir çokları ondan uzak durmaya gayret ederler. Ve onlar kendi heva ve heveslerinin sonucu olarak, ”Allah katında canlıların en kötüsü, akletmeyen/düşünmeyen sağırlar ve dilsizlerdir. ”(Enfal 22) ilahi hakikati çerçevesinde hüsrana uğramaktan kurtulamazlar.Bunlar, sadece hakikate karşı sağır dilsiz olmakla kalmazlar aynı zamanda gördükleri hür ruhlara karşı bir düşmanlık/kin/haset girdabına girerler ve çoğunluğu itibarı ile de o girdaptan çıkamazlar. Dünya değişir, insanlar çok farklı ufuklara yelken açarlar ama onlar aklı işletmenin gereğini yapıp kendilerini yenileyemedikleri için hep hayatın dışında ve gerisinde kalırlar. Gözlerinin önünde yapılan muhteşem gemiye, geminin tekniğine ve ustasına dikkat edecekleri yerde; ona zarar vermeyi bir marifet sanıp ustası ile alay etme akılsızlığına düşerler. Yapılan güzel ve bereketli işleri, içinde insanlığa ve imana zararlı bir şey olmayan salih ve hayırlı faaliyetleri, aşırı bir kıskançlık ile kötü ve zararlı göstermeye çalışırlar; çeşitli iftiralarla onları gözden düşürmeye hatta yok etmeye azmederler.

Zamanı, dünyayı ve hadiseleri çok iyi okuyan, akleden, tefekkür eden birileri çıkıp; ‘Sevgi, kardeşlik, diyalog ve hoşgörü ile insanların ve insanlığın dertlerine derman olalım; sahip olduğumuz güzellikleri, değerleri bütün insanlarla payalaşalım.’ dedikleri zaman, o düşünce fakiri, bağnaz ruhlar; kaba kelimelerle saldırmayı, çamur atmayı, küfretmeyi marifet sayarlar. Yeniye, yeniliğe karşı dayanılmaz bir kıskançlık içine girerler. Hatta bu yeniliklere/hür düşüncelere karşı mağlup olduklarını gördükleri için, o yenilik mensuplarını güçleri yettiği anda, maddi özgürlüklerinden mahrum etmek veya öldürmek sureti ile kendilerini ıspat etmeye gayret ederler. Onların bir kısmı inançları gereği, Allah’ın; adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emrettiğini, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasakladığını (Nahl 90) bilirler, ancak işlerine geldiği gibi davranmaktan da geri durmayıp zalimler zümresinden oluverirler.

Her devirde bir çok coğrafyada özgürlük yolunda yürümeye azmedenler; zalimler tarafından hayat haklarından mahrum edilmelerine, olmadık işkencelere maruz kalmalarına ve hatta canlarına kast edilmelerine rağmen dünyaya bağlanmama azminden taviz vermemişlerdir. Evlerinden çıkarılmış, yurtlarından sürülmüş, kazanıp ettikleri her şeyi kaybetmişler; ama zillet içinde birilerine kul-köle olmaya, aşağılanmış bir şekilde yaşamaya asla razı olmamışlardır. Çünkü onlar, akla ve vahye uygun olmayan bütün inanışları, gelenekleri, uygulamaları ”lâ” nota’sı ile reddederek hayata girmişlerdir.

Ve günümüzde aklın ve imanın gereği üzere yaşamaya azmetmiş kadın-erkek binlerce hakikat  yolcusu, özgür ruhlu birer isim olarak sabır ve şükürle zorluklara göğüs germeye azmetmiş olarak yaşamaya devam ediyorlar.  Onlar, Sina’da Musa Aleyhisselam ile olmaktan sıkılıp Firavun günlerindeki gibi soğan, mercimek, sarımsak, sebze…v.b şeyleri özlemeyi; aşağılık ve yoksulluk damgası yemek olarak görüyorlar.(2-61) İmanlarını kısa bir menfaat olan dünya hayatına değişmeden, uhrevî renkleri kuşanarak hayata karışırken etraflarındaki nice güzel gönüllerle içlerindeki özgürlük havasını sevgi ve kardeşlik ikliminde paylaşmayı borç biliyorlar.

Elhasıl, ”Ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam.” diyen Bediüzzaman gibi her zaman ve zeminde özgür kalabilenlerle yürünen yolların başı biraz meşakkatli olsa da sonu hep ayndınlıklara açılmıştır. Ve bundan olsa gerek; Habilce bir özgürlük yolunu yol edinip o yolda sorumluluk alarak yürüyenlerle hedefe doğru sabırla gitmek, asrın erlerine  en güzel bir gaye-i hayal olmuştur.

 

ADAM YÜRÜYORDU…

1 Temmuz 2021

CANAVARCA HİSLER

1 Temmuz 2021

Yorumlarınız

  1. Bu yazıyı okudum. Artık daha özgür hissediyorum kendimi. Çünkü bu yazı beni çok düşündürdü. Kıymetli yazının çok mühim başlığı : “Düşünmek Özgürlüktür”
    Kıymetli Emin Osman Uygur hocam, düşüncenize, kaleminize sağlık…

    Cevapla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir