EY SEVGİLİ

EY SEVGİLİ

SEMİH DEMİR / BELARUS

Her sabah ve akşam vakti yoldan gelip geçenlere, uzak diyarlardan gelenlere ve ötelere gidenlere “Sevgili nerededir?” diye sordum. Sevgilinin nerede olduğunu bilen hiç çıkmadı. Bildiğini sananlar da farklı yönler gösterdiler ve farklı sevgililer tarif ettiler. Bazılarıysa bana huzuru bulmak için sevgiliyi unutmak gerektiğini söylediler. Benden unutmamı istediler. Bense huzuru ve mutluluğu sevgiliyi bulursam elde edeceğime inandım. Önce sevgiliyi ardından huzuru bulacağıma inandım.

Bir bayram sabahı gitmiştin. Onun için bayram sabahlarını hiç sevmiyorum. Ama her bayram sabahında da geri gelirsin diye ümitle bekliyorum. İşte o zaman o bayram bana bayram olur.

Huzuru arayanlar ve bulduğunu söyleyenler oldu, huzurun kaynağı sevgidir dediler. O zaman sevgiliye kavuşup da sevgiyi bulanlar mı en iyi beni anlar? Ya da bana sevginin kaynağının sevgili olduğunu en iyi kim anlatabilir? Huzur kaynağım olan sevgilinin nerede olduğunu bana kim söyleyecek?

Sevginin ne olduğunu bir bilgeye sorduğumda bana “Ateştir” dedi. “Ateş nedir?” diye sorduğumda “kavuşmaktır” dedi. Anladım ki âşık ve maşuk anca yanınca kavuşur. Meğerki öyle değilmiş âşıklar kavuşunca yanarmış. Aşk dediğin şey sevgilinin kollarında yanarak küle dönmekmiş. Yanan alevler içinde kül olup kaybolmakmış. Ateşin etrafında dönüp duran pervaneler sevgilinin yüzünü ateşin içinde gördüğünden midir, Ateşte yanma pahasına ateşe girerler?

Ateşi en iyi kim tarif edebilir ateşi yakan mı yoksa ateşin içine girip de cayır cayır yanan mı? Ateşin içine elini sok ve bekle ateş yaktıkça ilk başta acı hissedeceksin. Ama ateşle birleşip kora döndüğünde acın hafifleyecek ve sonunda hissetmeyeceksin. Tabii ki bu hakikati yanmadan kim nereden bilecek. Hiç bilemez yanmayanlar yananların halini. Çünkü ne ateşi görür ne de ateşle hem hal olur. Sadece ısınmak için duranlar, sobanın içindeki ateşin ne olduğunu nereden bilecek? Sadece sıcaklığından faydalanan, bir ateşin olduğunu dahi görmez. Ona sorsan ateşin değil de sobanın ısıttığını sana söyler. Onun ilmi de idraki de ancak ona yeter.

Sevgiliyi görünce bu çektiğim acıların manasını sormak isterim. Onu arayıp bulmak istemem de hep bundandır. Çektiğim çilelerin ve akıttığım gözyaşlarının da bir sebebi olmalıydı. Yüreğime yakıp bıraktığın yangını söndürme vakti gelmedi mi? Ey sevgili yüreğimin alevleri kıvılcım olur bir gün gelir seni de yakar. Gel birlikte yanacaksak yanalım donacaksak donalım. Dünyanın en sonuna, orası nereyse artık, en uzak yıldızlara kaçsan da toprağın yedi kat altına da girsen benim ahım seni gelip bulacaktır. Yaktığın ateşin yangın olup, en sonunda gelip seni yakacaktır.

Hiç mi aşka itimat etmedin ya da özlem duyup meşk edip dile gelmedin. Gözlerin kör, kulakların sağır oldu diyelim. Ya yüreğin öldü de mi beni hiç hissetmedin. Ey sevgili merhamet eyle bu virane gönle, bir nebze insaf eyle. Bu kadar da zulmet deryasından sulama beni. Kaskatı kesilmiş yüreğinden akan kanlar zehir olmuş. Yerinden sök al yüreğimi senin kadehin olsun. Benim için aşk membaından akan pınardan doldur da içeyim. Bir damla dahi olsa bir yudum sevgiyi bana reva görsen ne olur?

Yıllar geçtikçe ümidim tükenir sanmıştım. Yerini zamanla başka sevgililer doldurur diye hayal etmiştim. Ama zaman geçtikçe daha çok özlem duymaya başladım ve saplantı oldu sensizlik bende. Güneş her sabah doğduğunda ışığı sen oldun.  Odama ışıklar her dolduğunda sen geldin sanıyordum. Odam, yatağım Isındıkça beni sarıp sarmaladığını hayal ediyordum.

Saksıya diktiğin çiçekler kurudu ve kuru dallar etrafa savruldu. Geçenlerde tozlu bir köşede, bir kuru gül yaprağı buldum. Aynı sen kokuyordun. Bir tutam saç bırakmıştın geriye atmaya kıymıyorum rüyalarımda dahi sen gidersin diye. Senden geriye kalan her ne varsa yanı başımda. Seni sorduğum ve aradığım tüm kapılar birer birer yüzüme kapandı. Bunu bil Sırf sana âşık oldum, seni sevdim diye çok acı çektim. Ama bu aşkın ceremesini inan çok çektim.

Bir gün senin için ve benim için minarelerden de bir sala okunacak biliyorum. Falan oğlu filan öldü diye yankılanacak bu sokaklarda. Her okunan salada acaba ismin okunur mu diye kulak kabartıyorum. Ölmeni beklediğimden değil ha, sakın yanlış anlayıp bana gadretme. Öldüğün yeri bulup mezarının yanına mezarımı açarım diye. Ne yazık ki hiç duymadım. Ne mutlu bana ki demek ki benden önce ölmedin.

Bahçelerde rengârenk çiçekler arasında dolaştım.  Her yeni günde, açan her çiçekte senin kokunu aradım. Acaba çiçeklerden birine tenin değmiş midir diye. Kimseler de yanımda ismini zikretmiyor. Sanıyorlar ki senin ismini duyunca acı çekiyorum. Zannediyorlar ki senin hatıraların bana acı veriyor. Tam tersi ismini duydukça ümit doluyorum, hatıralarınla az da olsa huzur buluyorum. Unutma ki eninde sonunda sen de ben de aynı mahşer yerine çağrılacağız ve benden artık kaçamayacaksın.

Alnımdaki kırışıklıklar arttı, neredeyse saçımda hiç siyah tel kalmadı. Ellerim her geçen gün daha çok, yüreğim gibi titrer oldu. Ayaklarım artık beni taşımak istemiyor. Her şeye inat seninle gittiğimiz her yere tekrar ve tekrar gitmeye devam ettim. Adım deliye, divaneye çıktı. Mecnun olmuş dediler. Çöllere düşmesi yakındır diye arkamdan söylendiler. Ama biliyorum ki viran olsam ve yıkık bir harabe de olsam, senin bana artık dönmeyeceğini bilsem de seni aramaya devam edeceğim. Hayatta kalmamdaki gaye ve yaşama direncim, benim gibi bir başkası da böyle çaresiz bir sevdaya düşmesin diye. Sakın ha sakın bir başkası daha böyle yanıp küle dönmesin. Bana bakanlar ibret alsın ve âşık olmasın. Ve hiçbir âşık senin gibi sevgiliye muhtaç olmasın. Peki, seni sevdiğim için. Sana âşık olduğum için pişman mıyım? İnan bu sorunun cevabını ben de bilmiyorum. Yanıp tekrar küllerimden doğmak istesem de bunun sadece bir masal olduğunu biliyorum. Böyle bir masala inanmak kendi kendimi kandırmaktan başka bir şey olmayacaktı.

Tüm hislerim suya batan taşlar gibi bir bir batıp kayboluyor. Ne zaman seni düşünmeye başlasam aynı anlamsız sorular gelip duruyor. Kafamın içinde dönüp duran sesler “Sevgili nerededir?” diye sormaktan hiç bıkmıyor. Cevap vermek istemiyorum desem de ne aklım ne de fikrim vazgeçiyor. Sesler kimi zaman gölge olup ardım sıra beni kovalıyor. Gölgemden bile şüphe etmeye başladım benim gölgem midir diye.

Sana olan duygularımı kâğıtlara yazdım ve yazdıkça ne kâğıt dayandı ne de yazmaya kalem dayandı. Mürekkep bittiğinde gözyaşlarımla kâğıda, masaya, duvara nereyi buldumsa oraya yazdım. Sana yazdığım mektupları, bir gün gelir okursun diye sakladım. Göndermeyi çok istesem de elimde sana ulaşacak ne bir adres ne de bir iz vardı.

Bazı sabahlar gözlerimi açmak istemiyorum çünkü düşlerimde seni görüyorum ve hiç ama hiç uyanmak istemiyorum. Son zamanlarda kalbimde bir çarpıntı, bir acı hissettim. Damarlarımda çıldırtan bir acı var. Ağrının kaynağı sen misin diye bakmak istedim. İçime giren ve damarlarımda dolaşan ve kalbimi acıtan senden başka bir şey olamazdır diye. Neden mi, çünkü bugüne kadar kalbime senden başka acı veren hiçbir şey olmadı.

Kahroluyorum tekrar ve tekrar kendi kendime soruyorum: Sevgili nerede? Ey sevgili neredesin, kiminlesin?

ZEYNEP İLE CEMAL

13 Ekim 2022

EY MİLLET

13 Ekim 2022

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir