İBRAHİM KUZİ
Fatihalar, Yasinler ruhuna yollar olduk,
Sen gidince ardından hasreti sallar olduk.
Karıştı gece gündüz, bizler hep ağlar olduk;
Tulumbanı al, yetiş, bağrıma doldu ateş…
Gül ateş, bülbül ateş, sensiz ah u zâr ateş!
Dayanılmaz hicranın inan, tak etti cana,
Sen yeşil kanatlarla uçtuğundan bu yana.
Yangın yüreğimizde, kavrulduk yana yana…
Ne ay doğuyor artık, ne de ısıtır güneş,
Gül ateş, bülbül ateş, sensiz ah u zâr ateş!
Sen köy çocuklarını dünyaya taşımıştın,
Sen bütün hayatını onlara yaşamıştın.
Âlem gülsün diyerek bir ömür ağlamıştın…
Yüreğim pare pare, yoktur hicranıma eş,
Gül ateş, bülbül ateş, sensiz ah u zâr ateş!
Tehditler karşısında dostların sinmemişti,
Bindikleri gemiden hiçbiri inmemişti.
Gözyaşların sel olmuş, bir nebze dinmemişti…
Leyla deyip durdular, bilmeden bu nasıl iş!
Gül ateş, bülbül ateş, sensiz ah u zâr ateş!
Öteler ötesine doğuştan aşinaydın,
Gariptin bu dünyada, sanki bir başınaydın.
Bağrında derya saklı, kopan bir fırtınaydın…
Sensiz olmuyor inan, yetiş Efendim, yetiş!
Gül ateş, bülbül ateş, sensiz ah u zâr ateş!
Bozkırlara salmıştın muhabbet erlerini,
İşaret buyurmuştun Afrika çöllerini.
Terk ettirdin canlara sıcak hanelerini…
Olmaz demiştin asla, dostları görmek beleş!
Gül ateş, bülbül ateş, sensiz ah u zâr ateş!
Korkarım unuturuz seni, yazıp çizmezsek,
Tatlı hatıraların yamacında gezmezsek,
Düşeriz elimizi, ellerine vermezsek…
Cennete varana dek yoktur hicrana bitiş,
Gül ateş, bülbül ateş, sensiz ah u zâr ateş!
Tahta kulübelerin, Asudelerin yaslı,
Cami pencerelerin, hasırlı odan yaslı,
Yurtların, yuvaların, gönüldaşların yaslı…
Sanki her birisini sarmış bir tutam ateş,
Gül ateş, bülbül ateş, sensiz ah u zâr ateş!