SARIKLI GENÇ

SARIKLI GENÇ

SELAHATTİN DEMİREL

Onun hikayesi de bu toprakların ortak hikayesi olarak başladı. Anadolu’nun ücra köşelerinde bir köyde dünyaya geldi. Anadolu insanı denen bu toprağın öz evladı olan babadan dededen sade ismini miras alan, kalanını kimseye minnet etmeden yaşayan saf temiz gerçek Anadolu insanı bir ailenin bir ferdi idi. Her hakiki Anadolu insanı gibi dünyayı iyi yönde değiştirmek hayali ile büyüdü. Çocukluktan Sahabe ve Peygamber (sav) sevgisi ile kişiliğini oluşturdu. Öğrendiği ve bildiği hakikatlerin büyüklüğü sade bir köye bir şehre bir bölgeye bir ülkeye sığmaz idi. O yüzünü insanlık denen büyük paydaya dikmişti. Dertli idi ve bu dert onu köyünden çok uzaklara götürecek kadar ulvi idi.  Alperenler için hatta Sahabe için söylenen “onlar bir çıktılar, bir daha dönmemek için” sözünü hayatına şiar etmişti.

Edirne’nin bir camii kürsüsünde görürüz onu. Ev, evlilik gibi en hak olan dünyalık zevklerin bile elinin tersiyle itildiğini, bu uğurda cami pencerelerinde yaşamayı görürüz. Sonra İzmir’de bir Kur’an kursunda görürüz onu. Tahta bir kulübede, talebenin yemeğine, caminin suyuna bile dokunmadan görevini yapan. Hisar Camiinde, Şadırvan Camiinde duyarız bu gür sesi. İnsanları hakka hakikate çağıran. Dahası insanlar gelmiyor diye kahvehane kahvehane dolaşıp ayaklarına giden. Gençlerin kafasında ne soru varsa buyursun sorsun da ‘Gençliğin imanı gidiyor, kafada şüpheler var” sözlerine karşı İslam’ın surlarını kuvvetlendirirken görürüz. Evrim’den Bermuda şeytan üçgenine kadar akla gelen ne varsa cevap verir.

O konuştukça büyür ve büyütür hayallerini. Okul der, Kurs der. Geri kalmışlığı karşı Anadolu insanına bir ruh üfler. Bu toprakların asıl sahibinedir sözleri. Onların hakkıdır ve hak edenidirler her yerin. Ama onun davası bir insanlık hareketidir. Onun için bu mesajı bu topraklara bırakmaz. Ona inanmış ruhlar akıncı olur Alperen olur dünyaya yayılır. Kimini Vietnam’da kimini Gabon’da kimini Nijer’de ve daha adını, yerini bilmediğiniz bir başka beldede görürsünüz. Mesaj hak olduğundan, sevgi koktuğundan makes bulması da uzun sürmez. Bir damladan ‘sıza sıza göl olur, Yaradan dileyince az çoklardan bol olur.

Yakın bir zamanda dünyanın her yerinde bu sesi dillendiren dili, dini, rengi, milleti farklı nice güller yetişir. Bu gül kokuları sarar dört bir yanı. Adına olimpiyatlar düzenlenir. Bu hengame de dikenler olmadı mı? Mümkün mü! Ama o önüne çıkan her badirede Hakk’a ve kalbine dayanır. En karanlık günlerde inisiyatif almaktan çekinmez. Dün Kahvehane köşelerinde yapmaya çalıştığı insanlık rüyası için, diyalog der ve toplumsal kutuplaşmaya karşı her kesimi bir araya getirmeye çalışır. Sesin cazibesi ve içtenliği ile en uçtan insanlar bile bu ulvi sese koşarlar. Barış , diyalog derler. Sonra da aynı ulvi kaynaktan beslenen din adamları ile dinler savaşına karşı diyalog kurar.

Ortodoks Patriği Bartelemous ‘Biz birbirimizi çok seviyoruz’ sözleri ile Papa’nın İstanbul baş kardinali Marovic’in ‘Ben her gün şu saatte Cevşen okurum. Hocaefendi’nin bu saate okuduğunu bildiğim için. Onun duası ile birleşmek isterim’ sözleri hala bu ulvi sesin ne denli etkili olduğunu bir kere daha hatırlatmaktadır.

Papa’nın davetlisi olarak medeniyetler çatışmasına karşı medeniyetler buluşmasına ve kaynaşmasına, insanlık için barış köprüsü kurmasına dünya şahittir. Bosna Savaşı döneminde Türkiye’de Bosna yararına yapılan özel maç organizasyonu yaptırıp maçı Maradona ile izlemesi hala zihnimizde tazedir.

Türkiye’nin son 50 yılında her dönemecinde toplumsal barış diyen, ahlaklı gençler yetiştirmeye özel gösteren, Alperenler yetiştirebilen, dünyanın her yerine bir çanta ile gidecek ruhu üfleyen, salıklayan, dahası kendi de bu gurbeti yaşayan bu zata edilen iftiralar da ibret olarak durmaktadır. Camii de bir su bile milletin diye kullanmayan birine bir milleti düşman etmek tarihte geriye doğru bakınca çok örneği görülen ve belki de iman davasında ya da insanlık için uğraşanların ortak kaderi yani Yolun Kaderi’dir. Bu sarıklı küçük gencin hiç yaşamadığı dünyadaki zamanlarda onu hakikaten tanıyanların bahtiyar olduğu kendi zamanlarının altın dilimidir.

Üstadına dünyada rahat vermeyenler ölümü ile de onu bitirmek için mezarını kaybederek o ruhu söndürdük, sandılar ama sönmeden bir yanardağ oldu. Şimdi de aynısını yaşıyoruz. Vefatıyla, memleket dışında toprakla buluştu diye yaygara koparıp tepinenler bilmelidir ki bu ruh sönmez.

Cumhurbaşkanlarından Başbakanlara, Meclis Başkanlarından Parti liderlerine, siyasi kişiliklerden bürokratik kişilere, kültür ve tarih dünyamızı etkileyen kişilerden spor dünyasına oradan iş dünyasına kadar en üstten en alta her kesimin saygı ile hakkını teslim ettiği bu ulvi kişiliğin tüm hayatı gözler önündedir. Hesap veremeyeceği malı, evladı ve benzeri düşünceleri olmamıştır. Son 10 yıla yakın bir harami ordusunun yaptıkları tahrip bu geçmişi asla değiştiremez.

Kendisi hakkında yazı dizisi hazırlayan Cumhuriyet Gazetesini o dönem çıkaran Atila İlhan bile ‘gazetemde kağıt için sorun olursa Gülen Hocaefendi bizzat kağıt işini çözmeye gayret eder. Çünkü o eleştiriye açık bir bey efendidir” diyerek hakikati dile getirir. Dünyanın ve Türkiye’nin ne büyük bir kişiyi kaybettiğini ve onun yaptıklarını ilerde daha iyi göreceğine inanıyorum.

Cami kürsülerinin sarıklı genci sonbaharın yaprak dökme mevsiminde bir yaprağın ağaçtan sessizce uzaklaşması gibi hiç ait olmadığı bu dünya ağacından hep istediği yere, hep ruhaniyeti ile beraber hissettiği kişilerin yanına süzülüp gitti. Bize de bu yaprağın süzülüşünü içimizdeki hüzünle izlemek kaldı.

KASIMIN YİRMİ DÖRDÜ

2 Şubat 2025

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir