FARKINDA OLMAK

FARKINDA OLMAK

Cem Bornova

Çok mutlu olduğumuz bazı anlar vardır, zihnimize kazımak ve hep hatırlamak istediğimiz. Gökyüzünün rengini, dalgaların sesini, dalların salınmasını, havanın verdiği ürpertiyi, güneşi, rüzgârı, toprağı, çimleri, dostların yüzlerindeki tebessümleri, uzaktan gelen müziğin sesini, yemeğin kokusunu ve böyle devam edip gider bu liste. Hasılı tüm bu gayret; her bir kare başka herhangi bir vasıtaya ihtiyaç duymaksızın, zihnimizin bir köşesinde ‘her an ulaşılabilir bir yerde bulunsun’ diyedir. Biliriz, geçip giden zamanın geri dönüşü yoktur. Bu acı gerçek hayatın kanunudur fakat bazen de birilerinin zorlamasıyla bu güzelliklerden vazgeçmek zorunda kalırız.

O mutluluk dolu ânı olmasa bile gelecekteki muhtemel mutlu ânları ve geçmişteki güzel hatıraların yaşandığı yerleri terk etmek zorunda bırakılırız. İlki hayatın zoru ile ve herkes için kaçınılmaz iken, ikincisi sadece bu kaderi yaşamak zorunda kalan mazlumların tam anlamıyla hissedebileceği bir duygudur. Vazgeçtiklerimizi düşününce, daha iyi bir alternatif için bir yerden taşınmak bile yüreğimizi daraltmaya yetiverir normalde. Benim gibi insanlar hiçbir ayrılığı sevmezler bu yüzden. Geri dönebileceğimizi bildiğimiz durumlarda bile çok zordur ayrılık, bu yüzden bu kararı almak yıpratıcıdır. İşte ikinci durumda bu kararı alabilme iradeniz elinizden alınır ve cebren ayrılmak zorunda bırakılırsınız.

İstemediğiniz bir şeyi yapmaya zorlanırsınız, haksız yere bir zalimin tutsağı olmuşsunuzdur ve özgürlüğünüz tecavüze uğruyordur. Vedalaşmak için rahat ve yeterli bir vaktiniz de bulunmaz. Bir nevi ölüm gibi ansızın terk etmek zorunda kalırsınız, fakat hâlâ hayatta olduğunuz için bir yönüyle bu ayrılığı yani bu ölümü ahir ömrünüzün her anında yaşarsınız. Sevdiklerinizin yokluğunu, canlı kaldığınız her an hissedersiniz. Fakat özgürlüğünüze sahip çıkabilmek ve kendinize olan saygınızı yitirmemek için, bu tecavüze direnmek zorundasınızdır, bedeli her an ölümü yaşamak olsa bile.

Zalime yakalanma ihtimalinin verdiği tedirginlikle, bir gece yarısı sessizce çıkılır yola. Bir yanda gittiğin yerde neyle karşılaşacağını ve hatta sağ salim hedefine ulaşıp ulaşamayacağını bilememenin verdiği endişe, bir yanda o dar vakitte vedalaşamadan geride bıraktıklarına dair dokunabildiğin her anı zihnine kaydedebilmenin telâşı.

Belki de bir daha geri dönemeyeceğini bilir bir yanın ve bunun ızdırabıyla iki büklüm olur ama her şeye rağmen geri dönebilme ihtimalinin verdiği cesarettir bu kararını verebilmene yardımcı olan. Fakat kavuşamama ihtimalinin ne kadar yüksek olduğunu, her adımda biraz daha hissederek yaklaşırsın ayrılık noktasına. Son bir ezan sesi duymak istersin, gideceğin yerlerde bir daha duyamayacağını bildiğin için. Gideceğin yerde de deniz olacağını bilsen bile yine de unutmak istemezsin, gittiğin yolun kenarında uzanan memleketinin denizlerini. Yediğin son köftenin ve piyazın tadını nakşetmek istersin damağına. Fakat bu tadı sen anımsasan bile, kimseye tarif edemezsin, mümkün değildir bu. Sahi, kim tarif edebilir ki; yediği bir mandalinanın tadını?

Daha önce hiç mandalina yememiş birisine, eksiksiz tarif edebilecek bir delikanlı yazar var mıdır aramızda, kalemiyle o lezzetin tadını resmetmeye muktedir olan? Bu güzelliklerin farkına varamayız çoğu zaman ama elinden kayıp gideceğini bildiğin andan itibaren kıymetlerini daha iyi idrak etmeye başlarsın. Sıradan bir hale gelmiş lokmaları yutarken fark edemediğin harikulade lezzetlerin resmini çizmeye çalışırsın dimağına, bu konudaki acziyetini iliklerine kadar yudumlayarak. Örneğin, mandalina için ‘biraz ekşi biraz tatlı’ dersin ama tatmayan bilmez bu ekşi ve tatlının portakal veya kivinin tadından farkını. Kaldı ki, aynı mandalinanın farklı dilimlerini bile yemiş olsak, benim aldığım lezzetin bir başkasının aldığı lezzet ile aynı olduğunu kim iddia ve ispat edebilir ki? Herkesin anıları kendine özeldir. Milyarlarca insan, bir o kadar ve hatta daha fazla çiçek, hayvan, canlı ve cansız her şey hakikatin milyarlarca farklı rengine, farklı tonuna, farklı güzelliğine şahitlik eder.

Zalim, her bir darbesiyle sadece mazluma zarar vermiş olmaz, hakikatin bir parçasını yok ettiği için bu güzelliklerden tüm insanlığı da mahrum bırakmış olur aslında ama anlatmaya çalıştığım gibi kaybettiklerinin kıymetini sadece farkında olan hassas ruhlar bilir. 

GÖDENE

13 Ağustos 2022

İTİRAF ETMELİYİM Kİ

13 Ağustos 2022

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir