NANKİN’DEN NAGASAKİ’YE

NANKİN’DEN NAGASAKİ’YE

YAHYA AY

“…Uğultu, bu bulutun üstünden geliyordu. Bir süre izlerken sesin sahibi ortaya çıktı. Bir B-29’du. El şeklindeki bulutun ortaparmağa denk gelen yerinin ucundan, gümüş renginde parlayan küçük bir uçağın gölgesi yaklaşık sekiz bin metre yükseklikte göründüğünde bir şey düştü. Uzun, siyah, dar bir şeydi. “Bomba! Bomba!” diye haykıran Çimoto olduğu gibi yere kapaklandı. Aniden göz kamaştırıcı bir ışık parlaması oldu. Muazzam bir parlaklıktı. Ses yoktu. Çimoto korkuyla başını kaldırdı. Sadece tepenin üzerindeki evler değil, akla gelebilecek her türlü şey birbiri ardına düşerek yanındakini deviriyor, toz hâline geliyor, havaya uçuyordu. Yakında paramparça olacağını düşünen Çimoto, ellerini birleştirerek Tanrı’ya dua ederken yüzünü tekrar yere bastırdı. Korkunç bir ses kulağında yankılandığı sırada, yere kapaklanmış hâldeyken havaya fırladı. Çimoto, yaklaşık beş metre uzaktaki tarlanın taş duvarına sertçe çarptıktan sonra gözlerini açıp etrafa baktı. Çevredeki ağaçların hepsinin göz hizasından üstü, çatırdama sesiyle kopup yıkılıyordu. Ağaçları, otları geç; yaprakların bile hepsi bir yere kaybolmuştu. Issızlıkta sadece reçine kokusu vardı.” (1)

Bu sahne, Nagasaki’nin Çanları adlı eserden. Tahmin edileceği üzere 2. Dünya Savaşı sırasında Japonya’da Nagasaki’ye atılan ve Japonya’nın mağlup olarak savaştan çekilmesine neden olan atom bombasının hikayesini anlatıyor. Yazarın bölgede yaşayan bir hekim olması, tanıklığını daha da değerli hale getirmiş. Benim asıl dikkat çekmek istediğim nokta ise daha başka. Nazi Almanyası ve Faşist İtalya ile müttefiklik kurarak yayılmacı bir politika izleyen, bu sırada da pek çok komşu ulus halkına zulmeden Japonya’nın ibretlik hali. Birkaç sene öncesine gidelim ve bakalım. Japonya 2. Dünya Savaşı sırasında Çin’in o dönemdeki başkenti olan Nankin’e saldırır. Tarihe Nankin Katliamı olarak geçen saldırıyı püskürtemeyen Çin ordusu geri çekilmiş ve Prens Yasuhiko Asaka komutasındaki Japon ordusu 6 hafta boyunca 200.000 sivilin öldürülmesine ve 20.000 kadının tecavüzüne sebep olmuş/ göz yummuştur. Öyle ki bir kılıçla 100 Çinli kafası kesme yarışmaları dahi düzenlenmiştir. (2)

Bir diğer savaş suçuysa Japonya’nın askerlerine moral ve motivasyon sağlamak için işgal ettiği bölgelerde genelevler açmış ve buralarda ağırlıklı olarak Koreli olmak üzere bölgeden esir aldıkları kadınları zorla çalıştırmıştır. Hem mağdurların hem de durumu itiraf eden Japon askerlerin tanıklığı, yaşananları teyit etmiştir. O günlere tanıklık eden Japon askerler, boyunları beyaz boyalı Koreli kadınların zorla seks işçisi olarak çalıştırılmak üzere getirildiğinden bahseder. Yine Japonya’nın çalışma kamplarından kaçan Koreli bir erkek Mançurya’da Japon idarecilere ve askerlere hizmet veren genelevlerden bahseder. Mançurya Harbinde kurulan Unit 731’de görev yapmış bir Japon teknisyen de daha önce tanıştığı ve kendisine hastalandığında yardım ettiği için savaş sonrasında aradığı bir Haruko’dan bahseder. (3) Haruko tabiri, özellikle Kore’den getirilen kadınlara verilen addır. Halen özellikle ABD’de bulunan Güney Kore kökenli vatandaşlar, dönemin kurbanlarını anmakta ve adlarına heykeller dikmektedir. Ana yurtta ise Korelilerin tazminat talepleri devam etmektedir. (4) Belki de Japonya savaştan muzaffer ayrılsa, bu talepler açıkça dile getirilemeyecekti.

Yeniden Nagasaki’ye dönersek:

“Bombanın basıncı tarif edilemez düzeyde güçlüydü ve doğrudan maruz kalanlar -yani dışarıda, çatıda ya da pencere tarafında olan insanlar- şiddetli bir şekilde fırlatılarak havaya uçtu. Bir kilometre mesafedeki insanlar ânında ya da birkaç dakika sonra öldü. Beş yüz metre ötede bir annenin bacaklarının arasından göbek kordonuyla bağlı bebeği görünüyordu. Midesi yırtılıp bağırsakları açığa çıkan bedenler de vardı. Yedi yüz metre ötede kafaları kopup ölenler, göz küreleri yerinden fırlayanlar, patlayan bir iç organı andıran bembeyaz cesetler, kulak deliğinden kan damlayanlar ve kafatası kemikleri kırık olanlar vardı.”

Dehşet verici sahnelerin yaşandığı atom bombası ve sonrasında sadece Nagasaki’de 80.000 kişi hayatını kaybetmiştir. Bundan daha dehşet verici sahnelerse, bu dehşet anına kadar Japonya’nın işgal ettiği Mançurya’da devamlı yaşanıyordu. 1935 yılında askeri bir birim olarak kurulan 731. Birim, resmi olarak Salgın Hastalıkları Önleme ve Su Arıtma Merkezi olarak geçse de esirler üzerinde akla hayale gelmedik deneyler yapıyordu. Burada esirler üzerinde zorla insanlık dışı bakteriyolojik deneyler yapıldığı, esir hayat kadınlarının da zührevi hastalıklar nedeniyle son zamanlarında buraya getirilerek kobay olarak kullanıldığı kaydedilmiştir. Birimi yöneten komutanlar ve deneyleri yapan “bilim adamları” savaş sonrası tutuklu bulundukları hapishanelerde duruşmaya çıkmadan intihar etmişlerdir. Deneylerde esir hayat kadınları, frengi çalışmaları ve hamilelik deneylerinde kullanılmıştır. (5) Dirikesim, donma testleri, zoraki cinsel hastalık bulaştırma, zorunlu gebelik vicdan dışı deneylerin sadece bazıları.

Kan donduran sahnelerden biri:

“Eskiden yanında görev yaptığım araştırmacılardan birisi bana, önceden planlanmış bir deneyleri olduğunu ancak deney vaktine kadar hala daha zaman öldürebileceklerini söylemişti. Bunun üzerine başka bir görevliyle birlikte Çinli bir kadının yattığı bir hücreye girdiler. Aralarından birisi Çinli kadın mahkûma tecavüz ederken diğeri daha önceden donma deneylerinde kullanılan başka bir Çinli kadının yattığı başka bir hücreye girdi. Kadının birkaç parmağı yoktu ve kemikler de kangren sebebiyle siyahtı. Buna rağmen tecavüz etmekte kararlı olan görevli, daha sonra kadının cinsel organının iltihaplı olduğunu ve iltihabın sızıp hücrenin tabanına yayıldığını gördü. Bunun üzerine tecavüzden vazgeçti, hücreden çıkıp kapısını kilitledi ve yarıda bıraktığı deneye devam etmek için geri döndü.” (6)

Nagai bizzat yaşadığı ıstırap dolu nükleer anılarını anlatırken, aslında hala bu deneyler sürmekteydi. Deneylere son verilen tarih ile bombanın atıldığı tarih aynı. Demek istediğim, eğer atom bombası atılmasaydı, Japonya insanlığa karşı suç işlemeye devam edecekti. Benim asıl dikkat çekmek istediğim bomba atılmasından sonrası değil, bomba atılmadan öncesi. İlahi adalet bir şekilde tezahür ediyor ve geldiğinde suçlu suçsuz ayırmadan herkesi kırıp geçiyor. “Ve öyle bir beladan sakının ki, içinizden yalnızca zulüm yapanlara dokunmakla kalmaz. Ve bilin ki, Allah’ın cezası şiddetlidir” (Enfal, 25).

“Patlama merkezinden 1 km kadarlık mesafede çöküp yıkılan evlerde kapana kısılarak gömülü kalan ve kıl payı ölümden kurtulan insanların dudaklarının çevresinde üçüncü gün soya fasulyesi büyüklüğünde iltihaplı kırmızı kabarcıklar çıktı. Ertesi gün ağızlarında yaralar görüldü ve acı yüzünden yiyip içmekte zorluk yaşadılar. Ardından ateşleri çıktı ve yetmezmiş gibi onun ertesi günü de iştahsızlık, karın ağrısı, ishal gibi gastroenteritin belirtileri baş gösterdi. İshal başlangıçta suluydu ancak yavaş yavaş mukusla karıştı ve yapışkan, kanlı dışkı hâline geldi. Rektal tenesmus oluştu ve hastaların vücut sıcaklığı 40 derecenin üzerine yükseldi. Bazı vakalar dizanteriyle karıştırıldı. Hastalar dikkat çekici ölçüde hâlsizdi ve bir hafta on gün içinde öldüler. İkincil derecedeki hastalar sadece ishal ve iştah kaybından şikâyet ettiler. Geride kalan radyoaktifler yüzünden radyasyona maruz kalmışlardı. Bu nedenle bombalamadan sonraki yaklaşık on gün boyunca sadece Urakami’den geçmenin dahi ishale sebep olduğu söylendi.”

Benzer durumu “Kurtuluş Savaşı gibi bir musibet niye başımıza geldi?” diye sorulduğunda bizim için anlatmıyor mu Üstad:

“Zira, yirmi dört saatten yalnız bir saati, beş vakit namaz için Hâlık Teâlâ bizden istedi. Tembellik ettik; beş sene yirmi dört saat talim, meşakkat, tahrikle bir nev’i namaz kıldırdı. Hem senede yalnız bir ay oruç için nefsimizden istedi. Nefsimize acıdık; kefâreten beş sene oruç tutturdu. Ondan, kırktan yalnız biri, ihsan ettiği maldan zekât istedi. Cimrilik ettik, zulmettik, O da bizden müterakim (birikmiş) zekâtı aldı.” (7)

Kaynaklar

(1) Nagasaki’nin Çanları, Takaşi Nagai, İthaki Yayınları

(2) https://www.legal-tools.org/doc/a5a0b0/pdf

(3) Unit 731, Hal Gold, Tuttle Publishing

(4) https://www.taipeitimes.com/News/front/archives/2014/01/27/2003582237

(5) The Devil’s Doctors, Mark Felton, Pen & Sword Books

(6) Unit 731, Hal Gold, Tuttle Publishing

(7) Sünuhat, Bediüzzaman Said Nursi

MERİÇ'İN BOYNU BÜKÜK AYÇİÇEKLERİ

21 Haziran 2023

ASRA GÜLEN ADAM

21 Haziran 2023

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir