15 TEMMUZ’A GİDEN İZLER

15 TEMMUZ’A GİDEN İZLER

Said Mirza SUGÖZÜ / Almanya

Osmanlı İmparatorluğu yıkıldıktan sonra devletin rejimi değişir, yerine Türkiye Cumhuriyeti kurulur. Osmanlı İmparatorluğundan kalan dini argümanlar bir bir kaldırılıp, yerine Cumhuriyet’e uygun devrimler getirilir. Bu süreçte tarikat liderleri ve tasavvuf ehli olan  büyük din alimleri ciddi tazyik, takip ve tarassut altına alınır. Bir kısmı sürgün ve idama mahkum edilir. Bunlardan en çok zarar gören;  zindan, zehirlenme ve sürgünler yaşayan Üstat Hazretleri, yazmış olduğu Risaleler’de anlatıyor. Yeni rejimin bünyesinde din yoktur, laik devlet düzeni vardır. Yani din ile devlet işlerini birbirinden ayırmak anlayışı yatıyor. Dinin bir başkanlık düzeyinde temsil edilmesi kararı verilir.

Kırılma noktası burada başlar. Bin yıllık Türk tarihinde dini hayat, kurulan beylik ve imparatorlukların yönetim biçimi içerisinde yerini alıyor. Cumhuriyet kurulunca hepsini bir bir kaldırıyorlar.

            Kısa bir özetten sonra: 1991 yılında İstanbul’da rüşvet, yolsuzluk, terör ve her türlü melanetin işlendiği, patlamalar ile korkunun kol gezdiği karanlık günler yaşanıyordu. Millet sindirilmiş zorunlu bir şekilde gücün yanında yerini almıştı. Kendini inançlı gören alışılmış devlet memuru kimliğinden çıkıp, inançlarının gereğini yerine getiren üç beş insan organize olmadan bu ahlak dışı davranışlardan geri duruyordu.

            İstanbul’da, her gün polis arabaları taranıyor, 2-3 Polis şehit oluyordu. Güneydoğu’da, tabutlar helikopterlerle taşınıp ailelere teslim ediliyordu. Annelerin yüreği yanıyor, eşler yavruları ile sahipsiz kalıyordu. Şehirler arası otobüslerde patlamalar olup insanlar şehit oluyor, devletin tepe noktasında bulunan  başbakan ve bakanlar basın açıklamalarında içe dönük mesajlar veriyorlardı. Emniyet Müdürü Necdet Menzir “Terörün kökünü kazıyacağız” dediğinde,  polis araçları taranıyor, her gün en az 2-3 polis şehit oluyordu. Başbakan Çiller, “Terörün kökünü kazıyacağız” dediğinde, Güneydoğu’da 11 Asker şehit oluyordu. Böyle bir döngü devam ederken, temiz Anadolu çocukları (Türk ve Kürt)  bir bir toprağa düşüyordu. Asker ve polisleri şehit ederek Başbakan Çiller’i tehdit eden bir güçler savaşıydı vardı. 28 Şubat’ın ayak seslerinin ön hazırlığıydı o günler. İnsanlar olanları anlamaya çalışıyordu. Bu arada da Kürtler’e karşı içten içe bir kin, nefret duyuluyor. Kürtler ile duygusal bağ, koparılmaya çalışılıyordu.

            Devletin güneyinde, doğusunda ve batısında kıran kırana devlet ile devlete karşı derin güçlerin mücadelesi devam ediyordu. Bir tarafta “Milliyetçiyim” diyerek hiç çalışmayan, derin devletin havuzuna su taşıyan, bir tarafta da gecesini gündüzünü katıp, devlet ve millet için çalışan 3-5 insandan ibaret gerçek vatan sevdalıları vardı. Ülkeye zarar verenler, farklı kimliklerde, farklı fikirlerde ve farklı isimler altında maşa olarak kullanılıyordu. Onların tehditlerine ve vaatlerine boyun bükülmedi. Ülkemizin huzuru için çalışan bir avuç insan, gecesini gündüzüne katmış, ailesini ihmal ederek mücadelesini sürdürüyordu.

            Bu arada, 28 Şubat tüm hızı ile devam ediyordu.  Tehditler, şantajlar, ulusal basında yerini alıyordu. 28 Şubat’ta “Siyasal İslam” içerisinde ajanlaştırdıkları insanlara sözde mağduriyetler yaşatıyorlardı.  Alanlarda, meydanlarda boy gösterip mağdur olduklarını basın açıklaması ve eylemler ile ifade ediyorlardı. Kurgular hazırlanıp meydanlarda elemanlarına oynatıyorlardı. Örneğin Bursa Çevik Kuvvet Müdürü’nün türbanlı kızı tokatlaması gibi…. 28 Şubat’ta  bütün cemaatleri tuzağa çekmek istediler. Tuzağa düşen cemaatler oldu. Ancak istedikleri cemaati tuzağa düşüremediler. Bütün şeytani hilelerini denediler, sonuç alamadılar. Bir yol kaldı, 1960’lı yıllarda Erbakan ile Siyasal İslam’ın temelleri atılmıştı. Erbakan’ın yanına yerleştirdikleri  elemanlarını kullanmaya hazırlandılar.

            Erdoğan’ın şiir ile başlayan mağduriyet hikayesi, siyaset sahnesinde yerini aldı. Burada bütün cemaatleri tuzağa düşürdüler. AKP içerisine yerleştirdikleri kontrol elemanlarını cemaatin içine sürdüler. Cemaat içerisinde siyasete meyillenenleri AKP içerisine çektiler.  Cemaat içinde bulunanları yönlendirerek  makam, para, şan, şöhret ve bal tuzaklar ile kullanışlı hale getirdiler. Yolsuzluk, rüşvet ve hırsızlık işlerine ağırlık verdiler. Tuzağa çektikleri bir yığın çete, mafya,  suç örgütleri, derin devlet elemanları,  işadamı, yönetici, bürokrat ve kamu personelini kendi yanlarına çekip ortaklık ilan ettiler.  Kendilerinden emin olarak hummalı bir hazırlık içine girdiler.

            Görevi başında memurlar kanun ve yönetmelikler çerçevesinde görevi yerine getirmek zorundalardı. Bu yolsuzluk, rüşvet ve hırsızlık yapan güruhun arkasında bir güç vardı. Bu güç 28 Şubat sürecinde de terörü destekledi. Siyaset ile kavgaya tutuşup siyaseti kolları arasına almak istedi. O dönemdeki siyasetçiler, o zamana göre yanlış kişiler olsa da, boyun eğmediler. Devletin aklı selim kadroları, derin güçler ile  mücadele ettiler.

             Devlete ve millete çalışan maaşlı memurlar, görevlerinin gereğini kanunlara göre yapıyordu. Kendilerine kurulan tuzağı görüyorlardı, ancak ülkeyi yöneten ve demokrasi adına yola çıkanlar, yanlış limanlarda geziniyorlardı. Derin devletin birikmiş suçları ve Erdoğan’ın ortakları ile işledikleri suçları örtmek için “15 Temmuz Tiyatrosu “nun 2009 dan itibaren ön hazırlığına başlandı. Fişlemeler, fiyatı olanları satın almalar, ses ve görüntü kayıtları ile istenilen kıvama getirmeye çalıştılar. Bu hazırlık yapılırken fark edilmedi mi? Tabi ki fark edildi, önüne dalga kıranlar dizildi. Her insanın bir fiyatı ve motivesi olduğu için dalga kıranların etkisi az oldu.

            15 Temmuz tiyatrosu başladığında, insanları sokağa döküp iç kargaşadan faydalanarak, Kürtler’in, Aleviler’in; ülkenin ileri gelen kanaat önderlerini, cemaate yakın şahsiyetleri ve cemaatin ileri gelenlerini öldürmeyi planlar. Bu kargaşadan yaklaşık 3 milyon insanın ölümüne sebep olup cemaati dünyada ve Türkiye’de bitirmeye hazırlandılar. Cemaati terör örgütü olarak ilan edeceklerdi. İstenilen planlar  tutmadı. Ancak Terör örgütü olarak dünyaya duyurdular.

            “15 Temmuz akşamı ne oldu?” derseniz, herkesin bildiği malum…Görevi başında olan güvenlik güçleri, sağ duyulu davranıp kendilerine verilen emirleri yerine getirmediler. Ankara’dan emir yağıyordu. “Asker geldiğinde öldürün.” İl emniyet müdürlerine verilen emirlere güvenmeyip, ilçe emniyet müdürlüklerine Ankara’dan direkt emirler geliyordu. Görevi başında olan memurlar ve askerler, bu kanunsuz emirlere itaat etmediler. Ülkemiz büyük bir tuzağın eşiğinden dönmüş oldu.

            15 Temmuz’u planlayanlar, oyunun istendiği gibi oynanmadığının farkına vardılar, Yenileceklerini anladılar. Hemen ülke içerisinde ellerindeki tüm listelere gözaltı kararı almaya başladılar. “Silahlı Terör Örgütü” ilan ettikleri için görevi başındaki güvenlik güçlerine tutuklamalar başladı. Ülkeyi ve dünyayı ikna etmeleri gerekiyordu. Dünya; 15 Temmuz’un bir derin güç eli ile yapılan sahte bir darbe olduğunu,  anında fark etti. Ellerindeki istihbarat gücü ile dünyayı yönlendiren devletler bu tuzağa düşmedi.

            Görevi başındaki güvenlik güçleri 17-25 Aralık’tan sonra 15 Temmuz tiyatrosunun son sahne oyununu iyi okuyup, ülkenin kaderini değiştirmede rol oynadılar.

            15 Temmuz Tiyatrosu, olsa da olmasa da inanan kesime bu iftira ve zulüm yaşatılacaktı. Geçmişte defalarca deneyip darbeler ve muhtıralar ile inanan kesimi sindirmeye çalışmışlardı. Tarihimize baktığımızda Üstat Hazretlerini rahat bıraktılar mı? Üstadımızın hayatını herkes biliyor neler çektirdiklerini. 300 yıllık bir yapı ile karşı karşıya gelinmiş. Hazırlıklar yapılmış, ahtapotun elleri arasından kurtulmayı başarmak geleceği iyi okumadan geçer. Bu hazırlanmak bir iki gün ve bir kaç yılda olacak bir hazırlık değil. Bu hazırlık en az 40 yıllık bir emeğin karşılığıdır.

            Ülkemizdeki tüm gruplar kontrol altına alındı, hepsi köşeye sıkıştı, dilsiz şeytan oluverdiler. Geçmişi ve bu asrı doğru sorgulamalıyız, Hikayeyi Üstad Hazretlerinden itibaren okuyup, 15 Temmuz ile devam eden kısmını da yaşanmış ve halen yaşananları süzgeçten geçirip ona göre kendi durumumuzu gözden geçirmeliyiz. Bu sürecin sonunda ağır kayıplar verildi. Ancak elde edilen  güzellikleri yaşayınca “Veren de O, alan da O” diyerek hüzün koridorlarında hep birlikte yürüyeceğiz. O gün herkes duygularını bir yerlere yazıp gözyaşları ile okunup gelecek nesillere mesaj verecekler.

            Bu süreç geçmişten gelen kin, nefret, haset, inkar politikaları (Kürt-Ermeni-Alevi) ve Müslüman düşmanlığının patlama anı. 15 Temmuz Tiyatrosu sindirme ve devleti ele geçirme oyunuydu. İlk sahnede başarılı olduklarını zannettiler, zaman içinde sahte bir oyundan ibaret olduğu anlaşıldı. Son oyunda, herkesin maskesi düştü, hiç kimse beni kandırdılar diyemeyecek. Dijital teknoloji kayıt altında. Her suçlu, bir bir adalet önüne çıkarılıp yargılanacaklar. İhanet edenler, satılanlar, taraf değiştirenler ve korkularına yenilenler için hem dünyada hem de ahirette büyük azab olduğunu  biliyorlar.

DOSTA VEDA

16 Temmuz 2021

CEZAEVİNDE SIRADIŞI KURBAN

16 Temmuz 2021

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir