DEĞER MİYDİ? HAYIR DEĞMEZDİ

DEĞER MİYDİ? HAYIR DEĞMEZDİ

Ahmet KURUCAN

M. Ertuğrul İncekul, kendisini ‘Muhafazakâr Müslüman’ olarak tanımlayarak iktidara gelen ardından gücü tek elde toplamasına paralel olarak İslamcı gömleğini giyerek ideolojisine, politikalarına muhalif olan her kesimi ve herkesi ‘terörist’ ilan ederek yoluna devam eden ve tek kelimeyle canavarlaşan AKP’yi, onun siyasi ve hukuki sorumluluğunu taşıdığı her türlü zulme destek veren bileşenlerinin gerçek yüzlerini ortaya koyduğu yazılarını topladığı kitabına ‘Değer miydi?’ başlığını koymuş. Aslında muhataplarının cevaplaması gereken bir soru bu ama ben bu takdim yazısında ona ve bu kitabın okurlarına kendi cevabımı vereyim; değmezdi. Değmezdi ama bizim değmezdi dediğimiz her türlü zulmü ‘değer’ diye büyük bir aşkla, şevkle, iştahla ve şehvetle yaptılar ve bu satırların kaleme alındığı günlerde yapmaya devam ediyorlar.

Havuz medyasında AKP silahşorluğuna soyunan ve onun yanlışına doğru, günahına sevap diyecek kadar siyahı beyaz, beyazı siyah gören birisi 17/25 Aralık hırsızlık, yolsuzluk ve arsızlık soruşturması sonrası yapılan ve kendilerinin dahi inanmadığı “seçilmiş hükümete darbe” söylemleri ile 100 yıllık Cumhuriyet dönemi kazanımlarını geriye döndürmeye başlayan operasyonlar için şunu söylemişti: “Yaptığımız yanlış. Biliyoruz. Allah ahirette kulağımızı çekecek ama yapmak zorundayız.” Ben demiyorum bu zalimlikleriniz karşısında kulağınızı çekecek diye, bu zulümleri canhıraşane bir şekilde savunan AKP’li yazar diyor. Bu ise bana şunu söyletiyor: “Sizler kötü şeyler de yapan insanlar değil aksine bilerek kötülükler yapan kötü insanlarsınız.”

Bir başkası da masumiyet karinesine rağmen kolektif cezalandırmalara başlandığı o günlerde yapılan yanlışlıkları şöyle savunmuştu: “Siyasetin ahlakı budur.” Yerin dibine batsın böyle siyaset ve lanet olsun sizin siyaset ve iktidar anlayışınıza!

Ertuğrul İncekul genelde Türkiye ve bazen de dünya gündemine damgasına vuran aktüel gündeme dair yazılar kaleme almış. Kitabın fihristinde yer alan yazı başlıklarına bir göz gezdirin, ne demek istediğimi daha rahat anlayacaksınız. İncekul bunu yaparken zaman zaman düşüncelerini hissiyat hamuru ile yoğurmuş, zaman zaman da hissiyatına düşünce urbası giydirmiş. Ama her iki halde de rasyonel zeminden hiç ayrılmadan ‘ümit’ demiş başka bir şey dememiş okurlarına.

“Değer miydi kitabı denince aklına gelen ilk kelimeyi söyle” deseniz bana, “ümit” derim. Evet, ümit demiş, ümit solumuş, ümit va’d etmiş İncekul. Fakat hamasi bir söylem olarak değil. Aksine Doğu ve Batı’dan nice devasa şahsiyetlerin yaşam ve sözlerinden alıntılarla temellendirmiş bu ümit söylemini. Mehmet Akif demiş, Nazım Hikmet demiş, Cem Karaca demiş, Ahmet Kaya demiş, Victor Hugo demiş, Voltaire demiş, Emile Zola demiş, Dostoyevski demiş ve özlü örnekler vermiş. El-hak doğru düşünmüş. Çünkü şu an itibariyle en çok ihtiyacımız olan şeylerin başında geliyor ümit. Bu ihtiyacı gördüğü için olsa gerek İncekul söz konusu yazıları ile haksız yere ve tahammülü imkânsız zulümlerle âlûde olan okuruna verebileceği en güzel hediyeyi vermiş, gösterebileceği en güzel hedefi göstermiş.

Evet, biliyoruz her gecenin mutlaka bir aydınlığı vardır. İnsanlık tarihi okumaları gösteriyor zulümlerin ilel ebed devam etmediğini. Firavunlar, Nemrutlar örnek olarak elimizin altında duruyor. Farkındayız her geçen gün ivme kaybeden düşüşleri ile sona doğru gidiliyor. Ve hepsinden önemlisi samimi, candan, içten, gönülden inanan insanların Allah’tan ümitlerini kesmemeleri gerektiğinin inancı içindeyiz. Ama gel gör ki insanız. Keçecizade İzzet Molla’nın dediği gibi:

Ben usanmam gözümün nuru cefadan amma

Ne kadar olsa cefadan usanır candır bu.

Her güne aynı zulüm haberleri ile uyanan etten kemikten varlıklar olarak usanıyor ve ümitsizlik deryasına yelken açar halde buluyoruz kendimizi.

İşte tam da bu kavşakta, sağa mı sola mı gitmeliyim şüphe ve tereddütlerinin yaşandığı bu atmosferde İncekul’un ümit diyen ve başka bir şey demeyen yazıları bir rehber oluyor, bir ışık oluyor, bir yol haritası çiziyor bizlere.

İncekul’un bu kitabında göreceğiniz altı mutlaka çizilmesi gereken ikinci unsur bir türlü ‘biz’ olmamış ve olamamış Türkiye toplumuna ayna tutması, bir ‘farkındalık’ oluşturmaya çalışması, Cumhuriyet Türkiye’sinin dini, mezhebi, etnik, ideolojik, siyasi görüş ayrılıkları üzerine kurulu kamplarında, mahallerinde, kabilelerinde yaşayan insanlara “Sen busun!” demesi. Maalesef bir gerçek bu ve bu gerçek sadece bizim gerçeğimiz değil. Bugün Batı’nın demokratik ülkelerinde gördüğümüz anayasal vatandaşlık zemininde bir araya gelip her türlü farklılıklarına rağmen huzur içinde birlikte yaşayan toplumların dününe bakın, Orta Çağ Avrupa’sında dolaşın, bugün bizim yaşadığımız parçalanmayı, bölünmeyi, kırılmayı, düşmanlığı, zulümleri, eziyetleri ve işkenceleri görürsünüz. Ama aşmış Batılı bunları. “Kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkalarına da yapma.” altın kuralı ile ortaya koydukları siyasi ve hukuki sistemlerle, halkın idrak seviyesine bağlı olarak yaptıkları eğitim ve öğretimle aşmışlar.

Aslında aynı türden bir maziyi hem Müslüman olan hem de olmayan Doğulu toplumlar olarak bizler de yaşamışız. Ama biz aşamamışız. Hem de elimizde var olan ve Batılıları kıskandıracak ölçüde yaptırım gücüne sahip olan değerlerimize, ilkelerimize, prensiplerimize rağmen. İncekul yukarıda dediğim gibi Hz. İsa’ya atfedilen sözde olduğu “İlk taşı günahsız olan atsın” aynasını önüne çıkarmış okurlarının karşısına ve “Sen busun!” demiş Farkındalık uyarma adına çok ama çok önemli bir yüzleşme adımı bu.

Hasılı, birbirinden farklı konularda aktüel ve gündeme dair değerlendirme yazılarının toplandığı bu kitapta benim bakış açıma göre iki şey ön plana çıkıyor; ümit ve farkındalık. Şimdi sözü daha fazla uzatmadan farkındalık bahçelerinde ümitle dolaşmanız için sizi kitapla baş başa bırakayım. Ertuğrul İncekul Bey’e bilgi, tecrübe ve muhakemesinin ürünü olan bunun gibi nice eserler vermesini temenni ettiğimi de açıkça ifade etmiş olayım. Teşekkürler Ertuğrul Bey ve teşekkürler bu eserin bir okuyucu olarak elimize ulaşacağı ana kadar emeği geçen herkese.

NOT: Bu metin, M. Ertuğrul İncekul’un ‘Değer miydi?’ kitabı için yazılan takdim yazısıdır. Kitap hakkında detaylı bilgiye aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.

BİR SADE ÇALIYIM

8 Şubat 2022

ŞEMS AŞKA YOLCULUK

8 Şubat 2022

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir