PERPETUA VE FELICITY

PERPETUA VE FELICITY

Emin Osman UYGUR / Almanya

Perpetua, ”sonsuz, ebedi, sürekli”; Felicity ise ”mutluluk” anlamında iki isim. Yan yana okuyunca da ”sonsuz mutluluk veya ebedi saadet”.

Miladi 2. yüzyılın son dilimi. Roma imparatoru Severus, imparatorluk sınırlarında İsevîlerin faaliyetlerini yasaklamıştı. Roma, geleneksel pagan/putperest sistemin değişmesini istemiyordu. Artık, Allah’ı ve onun peygamberi İsa’yı anlatmak, onlar adına sohbet yapmak, ibadet için toplanmak; zindan, işkence ve ardından ölüm anlamına geliyordu.

İkinci yüzyılda Roma topraklarına katılmış, yeniden inşa edilmeye başlanmış ve gözde bir şehir haline gelmiş olan Kartaca’nın valisi de vakit geçirmeden Severus’un emrini uygulamaya başladı. Severus yeni inşa edilen Kartaca’ya ayrı bir önem verdiği için vali de çok dikkatli davranmak zorunda idi. Severus’un canını sıkacak herhangi bir aksilik olmasın diye askerlere emir verdi. Askerler İsevîleri takibe aldılar. Baskınlarla onları yakalayıp öldürmeye başladılar. İşin ilginç yanı İsa aleyhiselama iman edenlerin çoğu; köleler, fakir ve zayıf insanlardı.

Perpetua ve Felicity

182’de dünyaya gelen Perpetua’nın annesi Hristiyan, babası da pagan yani Roma kültürüne göre bir putperest idi. Vibia ailesi varlıklı bir aile idi. Çocuklarına düzenli bir eğitim aldırmışlardı. Perpetua da eğitimli, kültürlü bir kızdı. Annesinin izinden giderek İsevîliği tercih eden Perpetua, evlendikten sonra ev işlerine bakması için Felicity’i evine almıştı. Bir süre sonra da vaftiz olup kendini dine hizmete adamaya karar verdi. O sıralarda bir de bebeği olmuştu.

Perpetua, Felicity ile birlikte sohbetlere katılmaya başladı. Sohbetlerde işlenen; Hz. Meryem’in babasız olarak bir bebek dünyaya getirmesi, manastırda yaşadığı kerametler, İsa aleyhisselamın elçiliği, göserdiği mucizeler ve sözleri ve Allah’a ve ahirete iman konuları; tıkanmış damarları açan bir iksir gibi geliyordu genç anneye. Kalbi huzurla doluyor, ufku açıldıkça açılıyordu.

Sohbet yapılan yerde Perpetua ve Felicity ile birlikte Revocatus, Saturnias ve Secundulus da vardı. Onlar imanın manevi ikliminde kutsal bir neşve içinde iken sokakta askerler belirdi. Büyük bir gürültü ile içeri daldılar. Askerler Perpetua’nın babasını tanıdıkları için ilk anda onu almak istemediler. Ama Perpetua onların sözlerine göre davranmadı. Çünkü yanlış bir şey yaptığına inanmıyordu. Ayrıca kendi özgür düşüncesi ile kimseye zararı olmayan bir faaliyete katılmıştı. Özgürlüğünün kısıtlanmasına müsaade edemezdi.

Perpetua henüz zindanda değildi. Babası kızının yanına gitti ve onu ikna etmek istedi. ”Hepimiz yok olacağız, bizi mahvedeceksin. Bebeğini düşün, anneni, kardeşlerini düşün.” diye yalvardı. Sonra da ”Vazgeç bu İsevîlerden. Bak güzel bir hayatımız var. Sen yine ibadetini yaparsın evde. Ama devlete karşı gelme.” gibi sözlerle kızını iknaya çalıştı. Perpetua, duygulandı babasının sözleri karşısında. Ama imanı, ona insanlara kul olmayı çirkin gösteriyordu. Gayet sakin bir şekilde; ”Şu su kabını görüyor musun baba? Bu kabın adını değiştirsen kab değişir mi? diye sordu babasına. Babası  ‘Hayır, değişmez.” dedi. Perpetua babasına, gayet emin bir şekilde kesin kararını belirtti; ”İşte ben de öyleyim. Ben de kendimi olduğumdan başka bir isimle çağıramam. Şu an olduğum şey şudur, ben bir Hristiyanım.” Babası Hristiyan kelimesini duyunca öfkelendi, kızının üzerine yürüdü. Ama sonra dönüp gitti.

22 yaşındaki Perpetua; evini, rahatını hatta bebeğini; imanı uğruna geride bırakmıştı. Ertesi gün onu da zindana götürdüler. Zindan kalabalıktı. Bir çok suçlu ile aynı ortamda kalmak çok zordu iki bayan için. Hava sıcaktı. Işık yok denecek kadar azdı. Askerler de çok kaba davranıyorlardı. Perpetua için en acı şey bebeğinden ayrılmak olmuştu. Sütünün boşa akması yüreğini derinden sızlatıyordu. Felicity de çok zor durumda idi. Zindana atıldığında sekiz aylık hamile idi.

Perpetua’nın babası kızından ümidini kesmemişti. Görevliler ile görüşüp kızını ve Felicity’yi daha uygun bir yere aldırdı. Perpetua yeni yerinde annesi, babası ve kardeşleri ile görüşebiliyordu. En önemlisi de bebeği de yanında kalacaktı artık. Minik oğlu yanına gelince Perpetua, ”Hücrem bir saraya döndü.” demişti. Bu güzellikler Perpetua’da geri dönüşe meyil oluşturmadı. Zindana atılmalarının sebebi Allah’ı anmaları idi. Roma paganları sadece kendilerine itaat edilmesini istiyorlardı. Perpetua imanın tadını almıştı ve bir daha şirk ifade eden hayata dönmeye niyeti yoktu. Allah için her şeyini feda edebilmeyi ancak sağlam bir iman temin edebilirdi.

Beş İsevî, hakim karşısına çıkarıldı. Perpetua salona giderken babası merdivende onunla yeniden konuştu. Kızını etkilemek için torununu da kucağına almıştı. Perpetua ne oğlu için ne de ailesi için kararından vazgeçmeyi düşünmüyordu. Hakimin ”Sen Hristiyan mısın?” sorusuna Perpetua, çok net bir şekilde; ”Evet, ben Hristiyanım.” diye cevap verdi. Hakim kararını açıkladı. Arenada hayvanlara atılacaklardı. Pepetua, karardan sonraki hallerini şöyle not ediyordu; “Neşeli bir şekilde hücremize döndük.”

Perpetua bebeğinin yanında kalmaya devam etmesi için babasına haber gönderdi. Ama babası kabul etmedi. Genç anne bundan sonrasını da şöyle kaydediyordu notlarına. ”Ancak Allah’ın isteği ile bebeğim artık meme emmek istemiyordu. Benden de süt gelmemeye başladı. Böylece bebeğim için endişelerim sona erdi.”

Allah’a ve resulüne iman eden iki kadın, üzgün olmakla birlikte huzurlu idiler. Felicity’nin üzüntüsü, hamile olduğu için arkadaşları ile birlikte ölemeyecek olması idi. Hamile bir kadını infaz etmek yasalara aykırı idi. Hesaba göre  arkadaşları doğumdan önce arenaya çıkacaklardı. Onun bu üzüntüsü diğerlerini de duygulandırdı. Bu arada askerler de onunla alay etmeden duramıyorlardı.

İçlerinden biri; ‘Şimdi acı çektiğini mi düşünüyorsun? Arenada vahşi hayvanla karşılaştığın zaman gerçek acıyı duyacaksın.’ dedi gülerek. Felicity ise ona ‘Şimdi acı çeken benim ama arenada bir başkası acı çekecek, çünkü ben onun için acı çekeceğim’ diye karşılık verdi.

İnfaz gününden üç gün önceydi. Perpetua ve diğer müminler Felicity için dua etmeye başladılar.  Tam dualar bitmişti ki Felicity’de sancılar başladı ve bir süre sonra doğum gerçekleşti. Felicity bir kız dünyaya getirmişti.

İmtihan gerçekten çetindi. Ve normalde insan gücünün çok üzerinde olaylar yaşanıyordu. Ancak Allah kalplere sekine veriyordu. Felicity de Perpetua da bunu çok iyi hissediyorlardı. İman kalplerinde öyle bir nur oluyordu ki; geçmiş, hal ve geleceğin hakiki yüzü onların nazarında net idi. Bu yüzden de can derdine veya dünya hayatı endişesine kapılmıyorlardı. Felicity bebeğini tanıdığı  bir inanmış annenin almasını istedi. Böylece gözü arkada kalmayacaktı.

Arena

O gün roma imparatorunun oğlunun doğum günü kutlanacaktı bütün romada. Kartaca’da İsevîlerin öldürülmeleri de özellikle o güne denk getirilmişti.

Böylece herkes İsevÎlere verilen cezayı görmüş olacaktı. Bu, hem bir gözdağı hem de Roma’nın gücünün akıllara bir daha kazınması adına önemli idi. Tüm diktaörlerin/zorbaların en çok sevdiği yöntem bu idi.

Perpetua o gece rüyasında cennete doğru uzatılmış bir altın bir merdiven gördü. Merdivenin yanlarında kılıç, mızrak, kanca gibi kesici aletler vardı. Yukarıya bakmadan çıkan kişinin zarar göreceğini anlıyordu bu manzaradan. Aşağıda ise korkunç bir canavar vardı. Perpetua Saturus’u merdiveni çıkarken gördü. Kendisine ‘Seni bekleleceğim.” dedi Saturus. Sonra Perpetua da çıktı merdivenden. Çok güzel bir bahçeye yürüdü. Orada beyaz saçlı çoban giyimli biri vardı. Koyunları sağıyordu. Adam Perpetua’ya sütten yaptığı taze lor ikram etti. Perpetua uyandığında ağzında lor tadı vardı.

Perpetua şu cümleleri ekledi notlarına; ”Acı çekecektik ve bundan sonra bu hayatta hiç bir umudumuz olmayacağını fark ettik.” Savaşımın vahşi hayvanlarla değil, şeytanla olduğunu anladım ve kazancağımı biliyordum.”

Mart ayının 7’si idi. Arena tıklım tıklım dolmuştu. Halk heyecan içinde kurbanları bekliyordu. Beş İsevî askerler tarafından meydana getirildi. İzleyicilerden bazıları kurbanlardan ikisinin bayan olduğunu görünce şaşırdılar. Genç oldukları için üzülenler de oldu. Valinin işareti ile hayvanlar kafesten salındı. Revocatus, Saturnias ve Secundulus’un üzerine yaban domuzu, ayı ve leopar gönderdiler. Bir kaç dakika içinde olup bitti her şey. Sonra da Perpetua ve Felicity’ye sıra geldi. Onlara da vahşi boğa gönderdiler. Perpetua boğanın boynuzlaması ile havalandı ve sırt üstü yere düştü. Felizcity de aynı şekilde yaralandı. Sonra askerler onları öldürmek için yaklaştılar. Asker Perpetua’yı öldürmek istemedi. Elleri titriyordu. Perpetua askerin kılıcını tuttu, boğazına doğru çekti.

Perpetua ve Felicity kanlar içinde yerde idi. Halktaki büyük coşkunluk devam ediyordu. Roma görünüşte kazanmıştı. Ama aslında iman karşısında aciz kalan zorbaların acizlik gösterisinden başka bir şey değildi bu.

Düşünce ve inanç özgülüğünü yasak etmek, neredeyse insanlık tarihi kadar eski. Günümüzde bütün dünyanın en büyük sorunlarının başında, düşünce ve inanç özgürlüğünün kısıtlanması hatta yok edilmesi geliyor diyebiliriz. Modern çağ, bilim çağı diye adlandırılan bu devirde, özgür kalabilenler, kalmak isteyenler yine ağır bedeller ödüyor. Ama her kışın sonunun bahar olması gibi çileler/zulümler döneminin arkasında da çok güzel bir insanlık baharının olduğu hakikati güneş gibi görünüyor.

DÜNYAYI DEĞİŞTİRMEYE DAVET

3 Ekim 2021

O FİKRİN NE FAHİŞESİ OLDU NE DE ZAMPARASI!

3 Ekim 2021

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir