SON NEBÎ’DEN AHİR ZAMAN HABERLERİ – II

SON NEBÎ’DEN AHİR ZAMAN HABERLERİ – II

Emin Osman UYGUR / Almanya

Cihan namında bir maktel-i âme yolum düştü
Hükûmet derler anda bir nice salhâneler gördüm
(Ziya Paşa)

2. HABER

ÖLDÜRME ARTACAK

Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“İnsanlar öyle günler görecek ki, katil niçin öldürdüğünü, maktul de niçin öldürüldüğünü bilemeyecek.”
“Bu nasıl olur?” diye sorulunca şu cevabı verdi:
“Herç”tir! Öldüren de ölen de ateştedir.” (1)

Başka bir zaman ise aynı konu ile ilgili şöyle buyurdular:
“Herç artmadıkça kıyamet kopmaz!” Yanındakiler:
“Herç nedir ey Allah’ın Resulü?” diye sorunca,
“Öldürmek, öldürmek!” dedi. (2)

Devletler, yani devletleri elinde tutan güçler; talan, yağma ve sınırsız güç sevdasına düşmüşler. Kimi kendi ülkesini, halkını, kimi de başka toprakları işgal etmiş durumda. Hangi ülke kimin sömürgesi olacak, hangi yeraltı zenginliği kimin kontrolünde olacak, dünya siyaseti ve dengeleri kimin elinde olacak? Son iki asırdan beri yeryüzü katliamlar zemini olmuş. Ancak bu katliamların çoğunu provakasyon adı altında devletler yapmaktadır. Bilgiye çok rahat ulaşılan ancak karanlık bir dönem yaşayan insanlar provake aleti olarak rahatça kullanılmaktadır. Bilinçli olarak sokaklara dökülen insanlar, her zaman birilerinin menfaati adına yem olmaktadır. Ama ne yazık ki kitlelerin uyanışı ya çok geç olmakta ya da acı bir son kalanları da vurmakta.

Tüfek icat oldu mertlik bozuldu mu?

Eline silah verilen ve örgüt adı takılan herkes öldürmeden başka bir gayesi olmayan robot halini alıyor. Kimi ahmakça birilerine hizmet ederken, kimileri de menfaat için her şeyi yapmaya amâde bulunuyor. İşin kötüsü adalet ve huzurun, güvenin teminatçısı olması gereken bazı devletlerin/toplumların bu provokatörlerden ve örgütlerden faydalanarak yaşıyor olması. İşin acı olan bir diğer yönü ise pek çok provokenin İslâm dini adına tertip ediliyor olması ve dünya medyasında işlenen cinayetlerin İslâm dini adına işleniyor gibi gösterilmesi. Hâlbuki dost düşman herkes iyi bilir ki İslam’da terör ve cinayet yoktur. Bu olsa olsa küfür işidir, nifak işidir. Yine tarihe çok net olarak kazınmıştır ki, müslüman terörist olmaz, terörist de müslüman olmaz.

Bu devir adaletin askıya alındığı, adalet kılıcının kırıldığı, terazinin parça parça edildiği ve adaleti savunanların zindana gönderildiği devirdir. Yani bu devirde hak değersiz görülürken haksızlık olağanüstü kıymet kazanmıştır. “Hak güçlünündür.” kuralı maalesef büyük yığınlarca kabul görmüştür. Liderler bir ilah gibi kıymetler üstü bir yere konulmaya başlanmıştır. “Devlet yaşasın, vatan sağ olsun.” mantığı ile insanların hak ve hukukları hiçe sayılmaktadır. Ancak yaşayan devlet değil, devleti ele geçiren azınlık gruplardır. Onların yaşaması için de sürekli birilerinin ölmesi gerekmektedir.

Pek çoğumuzun ilkokul sıralarındayken okuduğu Dede Korkut Hikayeleri’nde meşhur bir bölüm vardır, Tepegöz hikayesi. Bu hikayede, Tepegöz isminde bir canavar vardır ve bu canavar topluma musallat olmuştur. Her gün onlarca koyun, keçi, inek ve insan yemeden rahat edememektedir. Yıllarca devam eden bu halden halk bitkin ve fakir düşmüştür. Kendi ettikleri bir hatanın sonucu olan bu canavarı gözü pek bir genç öldürünceye kadar bu hal devam etmiştir. O zamana kadar da canavar binlerce can almıştır. Tepegöz‘ün tek gözlü olması, sadece dünya hayatını görmesine, ahireti yok saymasına bağlanmıştır. Günümüzdeki durumun da bundan pek farkı yoktur. Tepegöz bir dönem firavundur, bir dönem nemruttur, bir dönem başka bir siyasi figürdür.

Bazı yerler için acımasız, vahşi elit grupların; bazı yerler içinse bir güç sisteminin yaşaması için gizli planlarla ortalığı ateşe verecek operasyonlar yapılmaktadır. Son iki asır itibarıyla hemen tamamı Müslüman toplumlar üzerinde cereyan eden bu olaylar, hem inanç zemininde kaymalara sebep olmakta, hem de insanların yerlerinden yurtlarından olmalarını netice vermektedir. Yaşanan kargaşalarda, özellikle çocuklar ve kadınlar büyük sıkıntılar çekmektedir. Beldelerinde bombalarla ölenler, yollarda kurşunlarla ölenler, soğuklarda hastalanıp ölenler, gurbet ellerde yapayalnız ölenler, zindanlarda işkenceden ölenler ve daha niceleri de bu devrin ölüm listelerinde biraz farklı da olsa yerlerini almaktadırlar.

Bu kanlı, sinsi faaliyetler; insanlık ve inanç aleyhine çalışanların ya da menfaatlerinin devam etmesini isteyen aç gözlü ve vicdansız, zalim güçlerin ürünüdür. Her bahane ölüm ile sonuçlanmalıdır onlara göre. Yüceltilen menfaatin korunması için insanlar ölmelidir. Bu arada basın ve medya yoluyla insanlar sürekli manipüle edilmelidir. Şeytan, melek olarak gösterilmeli ki alkışlarda eksilme olmasın. Halk liderlerine hayranlık duyarken, maddi manevi bütün değerleri çalınsın. Ses çıkaran olursa icabına bakılsın.

Bu arada ortaya çıkan pek çok şirk, nifak, münafıklık unsurunu da ya farkında olarak ya da farkında olmadan savunan çok insan olacak ve olmaktadır. Ayrılık tohumlarının dal budak salması için elinden geleni ardına koymayan, hem de demokrasi, insanlık vurgusu yapa yapa, milyonları kaosa ve ölüme sürükleyen bu kişilere maalesef pek çok insan yeni fırsatlar vermeye devam etmektedirler. Şu mısralar konumuz ile ilgili olarak hep taze duyguları, fikirleri içermektedir:

Ayrılık hissi nasıl girdi sizin beyninize?
Fikr-i kavmiyeti şeytan mı sokan zihninize?
Birbirinden müteferrik bu kadar akvâmı,
Aynı milliyetin altında tutan İslâm’ı
Temelinden yıkacak zelzele kavmiyettir.
Bunu bir lahza unutmak ebedi haybettir.
Arnavutlukla, Araplıkla bu millet yürümez.
Son siyasetse bu, hiç böyle siyaset yürümez.
Sizi bir aile efradı yaratmış Yaradan
Kaldırın ayrılık esbabını artık aradan!

Girmeden bir millete tefrika düşman giremez,
Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.

(Mehmet Akif Ersoy)


Büyük şair, bir başka yerde ise tefrikanın başka bir yüzünü ortaya koyuyor:

İslâm’ı evet, tefrikalar kastı kavurdu
Kardeş, bilerek, bilmeyerek, kardeşi vurdu
Can gitti, vatan gitti, bıçak dine dayandı
Lakin o zaman silkinerek birden uyandı.

Öldürme eylemlerini yürütenler, kutsal değerlerin halk nazarında bilinmesine ve kabul görmesine tahammül edemezler. Her yerde her fırsatta yalan söylerler. Doğru söyleyen etkin biri olursa acil bir provokasyonla onu yok ederler. Bütün semâvî dinlerin ortak vurgusu olan “Hoşgörü” bile bir ihanet ve terör sebebidir onlara göre. “Diyalog” dendiği zaman öfkeden kudururlar mesela. İnsanların eğitimi gibi çok masum ve elzem bir faaliyeti dahi farklı kılıflarla terör faaliyeti olarak lanse ederler. Farkı dinlerden farklı bölgelerden insanların birbirlerini görmemeleri, birbirleri ile insanlık ortak noktasında konuşmamaları gerekmektedir. Konuşunca insanlar arasında var sanılan pek çok sorunun aslında olmadığı, sorunların birileri tarafından uydurulduğu ortaya çıkacaktır. Kurulan komploların devam etmesi için hiçbir iyi faaliyetin var olmaması gerekmektedir.

2000’li yılların nesilleri olarak ne kadar çok acılara şahit olduk değil mi? Özellikle Ortadoğu denen bölgede milyonların nasıl da provoke edildiğini an be an gördük değil mi? İnsanların nasıl canlı bombalarla yok edildiğini ve buna kimsenin engel olmadığını veya olamadığını da biraz da duyarsızlaşarak izledik değil mi? Son Elçi sallallahu aleyhi ve selleme’e bir daha hak verdik değil mi? Ona hak verdik ama onun ikazlarına uymayıp toplumları, değerleri korumayanlara ne dedik?

Ancak her şeye rağmen, hiçbir şeyin sonsuz ömrü olmadığı gerçeğinden hareketle, bu yapılanlar bir gün geriye tepecek ve yeryüzü bir daha büyük bir barış ve huzura kavuşacaktır. O gün, geçmiş yılların provokatör devletleri, liderleri lanetle anılacak, İslâm dininin ve onun gerçek gönüllülerinin terörle uzaktan yakından ilgisi olmadığı çok net olarak anlaşılacaktır.

KAYNAKÇA

1 – Ebû Hureyre (Radiyallahu Anh) – Müslim, Fiten 56, 2908.

2 – Ebû Hureyre (Radiyallahu Anh) – Müslim, Fiten 18, 157.

RIZKIN YOLU

22 Ekim 2021

UMAR MIYDIN?

22 Ekim 2021

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir