İÇERİYE MEKTUPLAR

İÇERİYE MEKTUPLAR

Tarık ÇETİN / Almanya

Merhaba,

Neden bu kadar geç kaldım, bilmiyorum. Bu mektubumu bir özür mahiyetinde kabul etmeni istiyorum. Buna hakkım ve haddim olmadığını bilsem de… Şunu bilmeni istiyorum; birçok kez denedim. Buna emin ol. Elime kalemi her alışımda, kağıda her dokunuşumda; kalem bir bıçaktı, kağıt doğrama tahtası. Ve yüreğim ellerimde onu doğruyordum. “Yine de yazmam lazım.” dedim. Defalarca denedim, ama olmadı. Yok, bunun yazı yazma ile alakası yok. Çünkü her gün onlarca kelime, onlarca metin yazıyorum. Ama işte o durak, mektup durağı, öyle bir durak ki… Gideceğin mesafe çok uzun ve kalkması gereken otobüs durağa çakılmış. Mektup bu, başka şeye benzemiyor.

Şunu da bilmiyor değilim; insan nasıl ekmeğe, suya, özgür bir havaya ihtiyaç duyar. Hani bir çiçeği saatlerce okşamak, dokunmak ister, buna çok ihtiyacı vardır ya, orada mektuba belki bunlardan daha da fazla ihtiyaç vardır. Bunu bilmeme rağmen yazmadım. Kendimi ihanet etmiş sayıyorum. Aslında bir mahkeme olursa, adil hakimler beni “Vefa Mahkemesi”nde yargılasa, hükmümün ‘idam’ olduğunu da biliyorum. Ama yazamadım. Ellerimden kayıp giden insanlara, hapsedilen yavruma bir şey yazamadım.

İnsanın bu vartaları aşması lazım, inmesi lazım tepelerden. Tepeler art arda bitmiyorlar ki, geçilmesi lazım. Öyle derin çukurlar oluşuyor ki bazen. Bile bile isteye giriyor, çıkamıyorum. Oracıkta karar veriyor, oralarda kalıyorum. Yazamıyorum. Her yanım kırık dökük, tel tel eriyor, hissediyorum. Kelimeler içimde saklı, diyeceğim ama çok açık ve net bir şekilde görünüyor. İçimden bir ses “Ne yapıyorsun? Senin moral vermen, destek olman lazım.” diyor.  Bir başka ses vicdanımın savunma avukatlığına soyunup; “Ama ben onlar için vardım, onlarla vardım. Onlar yoksa ben yoktum. Ne diyeyim, ben onlardan enerji alıyordum.” diyor.

Aklımdan hiç çıkmadın, hiç çıkmıyorsun, hala aklımdasın. Keşke aklımda olacağına yanımda olsaydın. Dört duvar arasına onu öylece bırakmış olmak, seni oradan çıkarmak için her şeyi yapamamak…

Bir kez daha doğramam lazım değil mi? Birkaç kez daha ve ince ince… Evet ince ince doğruyorum. Yüreğimi, yara almadık yeri kalmayan yüreğimi. Doğradıkça kederlerimi de doğradığımı fark ettim. Onun için yazdım. Daha fazla uzatamazdım. Uzatmadım, yazdım.

Her mektubun başında sormak adettir ya… Ben herhangi bir yerinde soruyorum. Nasılsın, iyi misin? Çocuk nasıl? Koğuşun yaşam alanı nasıl? Bahçenin büyüklüğü nasıl? Sağlığın, sıhhatin, moralin nasıl? Duruşunu zaten biliyorum. Kahraman bir anne gibi, evladını elinden almaya gelmiş vahşi yaratıklara karşı bir duruş gibi durduğunu biliyorum. Onların buz dağları gibi kibirlerini, karşında nasıl erittiğini, un ufak ettiğini, yüreklerine dert olduğunu biliyorum. Hayalime koydum o duruşu. Ben de ayaktaysam, ben de varsam hala yaşıyorsam, hala bir şeyler yapıyorsam o duruş için, o duruşla yaşıyorum, yapıyorum.

Üretkenliğini merak etmiyor değilim. O küçücük dünyada neler ürettiğini, günlerin nasıl geçtiğini, oraların nasıl olduğunu, neler yaptığını, neler yapmaya çalışacağını?… Farkında olmasan da yıkmış olduğun zulüm saltanatını, ona indirdiğin balyozu merak ediyorum. Mektup ilk oldu, bir şeyler yazdım. Yazı denir mi, bilmem. Mektup denir mi, hiç bilmiyorum. Yüreğimden akıp gelen sellerin kağıdın üzerine serpilmiş birkaç damlası olarak kabul buyursan, kendimi bahtiyar sayacağım. Rabbim özlemlerle dolu, ayrılıklarla dolu, hasretlerle dolu, işaretlerle dolu dünyanda ruhuna cennet şelaleleri salsın inşallah. Sana ve arkadaşlarına bol bol selam ediyorum.  Rabbim bir hikmet ile dışarda yaşatıyordu, ayrı bir hikmetle oraya koydu. Duanda yer vermeni diliyorum. İmtihanın iki neferi olarak, Rabbim ayağımı kaydırmasın. Esaretin bir saniyesi bile fazla… Mektup varmadan özgürlük sana/size ulaşsın…

ZAMAN ÜZERİNE

13 Eylül 2021

MUTSUZLUKTAN GELİYORUM

13 Eylül 2021

Yorumlarınız

  1. Sadece harika 👏👏👏

    Cevapla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir