KARDAŞCAĞIZIM!

KARDAŞCAĞIZIM!

Süleyman ÇETİNOĞLU

(06.05.2019 / Anadolu Hapishanesi)

Yalvar, yakar Allah’a!

Yaradan, “Sırf Allah’ın rızasını dileyerek sabah-akşam Rablerine dua edenleri huzurundan kovma! Onları yanından kovduğun zaman, zalimlerden olursun.” (Enam/52) diye buyururken, “Biz onlardan bir kısmını, diğer kısmıyla, ‘Allah aramızdan bunlara mı lütfunu layık gördü?’ desinler diye, işte böyle imtihan ettik.” (Enam/53) diyorken, onlarsa, tuttukları yolun iyi olduğuna, bütün bunların kendi hakları olduğuna inanarak, her şey kendilerininmiş gibi, zevk ve sefaya dalıp, keyiflerini çatıyorlar. Ve Allah, “Tam böyle ferahlandıkları, “Gel keyfim gel!”  dedikleri sırada, kendilerini birdenbire bastırıp yakalayıverdik.” (Enam/43) derse, o gün ne yapacaklar?

“Eğer yeryüzündekilerin çoğunluğuna (halka) uyarsan, seni Allah yolundan saptırırlar. Çünkü onlar sadece zanna uyarlar (zannetmiştik derler) ve saçmalarlar. (Onlardan hakem yapacak olursan, onlar hükümlerinde ilme, hakka değil, zanlarına uyarlar.)” (Enam/116)

Büyük müfessir Elmalılı Hamdi Yazır’ın diliyle, “Nimet bolluğu ve refah içinde yaşayan, kendi üstünde hiçbir kuvvet ve kudret tanımayan, tanımak da istemeyen mağrur kavimlerin iktisadi hayatında vurulan semavi darbeler, henüz cürümlerinin cezası olmamakla beraber, kendilerine hadlerini, durumlarını bildiren ve bu hallerine devam ettikleri takdirde, akıbetlerini ihtar eden birer ilahi uyarı ve tabii alametlerle yüz yüze kalmalarıdır.” (Hak Dini Kur’an Dili, C.4, S.118) Tarihte bu hep böyle olmuş. 

Rabbim, “Size selam verenlere, ‘Sen mü’min değilsin!’ demeyiniz.” (Nisa/94) buyururken, başkalarına kin besleyen, iftira atan, günah ehlinin hayatı hiçbir zaman “hayat-ı tayyibe” (temiz bir hayat) olamaz.

İnsan ne kadar yüksek ve mümtaz olursa olsun, bi’l kuvve ayıptan ve kusurdan uzak değildir. Önemli olan bu kusurların masum yüz binlerce insan üzerine iftira halinde atılmasıdır. Delilsiz, ispatsız ve kanıtsız kuru laflarla, gönülleri öyle istiyor diye, masum insanlara yapılan zulümle, Allah katında imanın feyzine erilmez, erilemez.

Yalan, özü bakımından bir cürüm, bir haksızlıktır. İftira ondan daha zalimce olanıdır. Bir zümreye atılan iftira onun kat be kat zalimce olanıdır.  Bize, bu mümtaz insanlar topluluğuna iftira atanları, onca zulmü reva görenleri, alkışlayanları, destek olanları, sessiz kalanları Yüce Rabbim, elemlere, kederlere, dertlere giriftar eyleyecektir bir gün.

“Bilirsiniz ki ben sizin içinizde bundan evvel bir ömür durdum. Siz hâlâ aklınızı başınıza toplamayacak mısınız?” (Yunus/16).  Yani bu zamana kadar, bütünüyle bir ömür denecek kadar, uzunca bir süre, kırk yıl kadar bu toplumda, bu toplumla iç içe, eğrisiyle, doğrusuyla hep beraber yaşamadık mı? Bütün toplumda iffet, doğruluk, dürüstlük, sadakat ve emanet sahibi olarak bilinmedik mi? Ne zaman terörist oluverdik? Ben anlayamadım.

Hâlbuki “Kendilerine kitap verdiklerimiz O’nu (sallahu aleyhi vessellem ) kendi öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Yine de içlerinden bir grup bile bile gerçeği saklıyorlar.” (Bakara/146) Tanıdıkları halde inada giderler. Ne yapalım? Her işte değer sonuca göredir.

Duymayan duysun isterdim. Bilmeyen bilsin isterdim… Ne teröristliğimiz kaldı, ne dinsizliğimiz, ne densizliğimiz, ne düzensizliğimiz, ne özensizliğimiz?

Diyorum ki ; Yâ Râb! Bunlar sadece Sensizliğimiz, sessizliğimiz, Sen’den uzak kalışımız…

Bütün bunlara rağmen, her ümidin yıkıldığı, her sebebin kesildiği zamanlarda, bütün sebeplerin üstünde ve de ötesinde olan İlahi Varlık(celle celaluh), ümit ediyorum ki, en inkârcı kalplere bile varlığını şirksiz ve şeriksiz olarak zorla duyuracak, masum kullarını temize çıkaracak, tasdik ettirip, iman ettirecektir.

Sözüm kuru bir iddiadan ibaret değildir. Gözü, özü olanların sözü de öyle olur.

Az veya çok her topluluk, küçük veya büyük her toplum için bir ecel, Allah katında kararlaştırılmış ve tayin edilmiş olan bir vakit ve mühlet vardır. Bu bilinçle diyebilirim ki, Allah’a şükür bir bekleme süresi var ve bütün düşüncelerimiz anında gerçekleşmiyor. Gecikme faktörü bazı hadiselerde bize yardımcı olarak isteklerimizin üzerinde düşünüp, onları yeniden değerlendirmemize ve yeni seçimler yapmamıza fırsat tanıyor.

Kardaşcağızım!

Hepimiz bir tersliğin diğerini izlediği günler ve dönemler yaşamışızdır. Siz fark edin veya fark etmeyin, tepki zinciri tek bir düşünce ile başlar. O bir tek olumsuz düşünce, diğer olumsuz düşünceleri kendine çeker, frekansınız buraya kilitlenir ve size ardı ardına terslikler yaşatır.

Nisâ suresi, 94. ayette, “Ey iman edenler! Allah yolunda cihada çıktığınız zaman, mü’mini kâfirden iyice ayırmak için, iyice araştırın! Size selam veren kimseye, dünya hayatının menfaatini gözeterek, “Sen mü’min değilsin!” demeyin!” dediği halde, açıkça kâfir de olduk, münafık da olduk, dinsiz de olduk. Terslikler böyle başlıyor ve devam ediyor.

Allah yalnız, sizinle din uğrunda savaşanları, sizi yurtlarınızdan çıkaranları ve çıkarılmanız için onlara yardım edenleri dost edinmenizi yasaklar.” (Mümtehine/9)

“Kim bir hata veya bir günah işler de sonra onu bir suçsuzun üzerine atarsa, muhakkak iftira etmiş ve apaçık bir günah yüklenmiş olur.” (Nisâ/112)

Her şeyin hakkı, onun layık olduğu yere konmasıdır. Zulüm de bir şeyi kendi yerinden, başka yere koymaktır. Demek ki bir şey veya bir kişi, layık olduğu yerinden ne kadar uzaklaştırılırsa, o kadar haksızlık ve zulüm yapılmış olur ve o şey, üstelik ne kadar yüce ve ne kadar âlî ve kutsal ise zulümde o ölçüde aşırı gidilmiş olur.

Hamdi Yazır’ın Hak Dini Kur’an Dili’nde okumuştum. Ebu Cehil’e, “Şu Muhammed’in kızına eziyet et!” dediklerinde, Ebu Cehil, “Ben kadınlara zulmeden birisi olarak anılmak istemiyorum.” diyor. Aynı kitapta, İsrail bile 65 yaş üstü kadınlara eziyet etmemişti, diyor.

“Mümine eziyet verecek her şey, onun için bir musibettir.” (Suyutî, Ed-Dürru’l-mensûr, 2/79) diyor Efendimiz (sallallahu aleyhi vessellem).

Bütün kusurlarına rağmen insan kızamıyor, diyeceğim ama öyle değil. Bizi bağlayan sevgi ve muhabbetin yanına, bana (bize, bizlere) zulmü reva görenlerce içimize uğursuz bir kavga ruhunun yerleştiğini ve benim bu duyguyu yüreğimden, kendi içimden söküp atamadığımı hissediyorum.

Şu an yaşadığımız hayat, geçmiş düşüncelerin yansıması işte. Bu âlem, böyle bir imtihan âlemi ve sadece bir yarışma ki; bugünkü durum, dünkü imtihanın bir sonucu, yarınki durum da bu imtihanın bir sonucu olacaktır.

Her günahın kendine mahsus bir tevbesi ve her çeşit inkârın bir iman tarzı vardır. Bakara suresi 152. ayette,  “… Beni anın, Ben de sizi anayım.” diyor, Allah(celle celaluh).

Kabir âleminde, hayatında Cenab-ı Hak, cümlemize yardım etsin. Bu geçitleri kolaylıkla, tatlılıkla geçirsin. Kâmil iman, güzel amel ile hüsn-ü hatime, güzel bir sonuç nasip etsin. Âmin.!

UMAR MIYDIN?

27 Ekim 2021

SON NEBÎ’DEN AHİR ZAMAN HABERLERİ – III

27 Ekim 2021

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir