MÜBALAĞA

MÜBALAĞA

Necdet Aydın

Habbeyi kubbe, kubbeyi habbe yapmak…

Olduğundan fazla veya eksik göstermek..

Hizmetimiz içerisinde bilhassa vefatlardan sonra yapılagelen törenlerde maalesef bunu fazlasıyla görüyoruz.

Hatta bazı arkadaşlarımız “İnsanın ölesi geliyor, diriyken ilgilenen pek olmuyor ama vefat edince ciddi ilgi alâka yapılıyor.” demişti.

Taziye programlarında uzun konuşmalar, mübalağalı, romanımsı yazılar, edebiyata kurban giden hayatlar görüyoruz..

Doğrusu bu vefat eden arkadaşımızı da rahatsız edebilir.

Hz. Üstad’ın mezarının yerinin bilinmesini istememesi sanırım bu yüzden…

Hizmetteki kardeşlerimizi, arkadaşlarımızı ve dünyalara değişmeyecek ölçüde sevmemiz lazım geldiğini fakat aynı zamanda onların boynunu kıracak mübalağalı övgülerden de her zaman kaçınması gerektiğini Hocaefendi’den hep duymuşuzdur.

Hazreti Üstadın ifadeleriyle, “Müfritâne âlî makam vermek yerine, fevkalâde sadâkat…” düsturuna yapışmak icap etmektedir.

“Hâlis bir mü’minin, sevdiklerine yüksek yüksek manevi makamlar takdir edip övgüler dizeceğine, fevkalâde sadâkat gösterip onlarla el ele ebedi saadete yürümeye çalışması asıldır.” diyor büyüğümüz…

Geçen gün okumuştum. Gazeteci bir arkadaş canım kadar sevdiğim altmış iki yıllık arkadaşım Hasan Yılmaz (Libas) abi için güya haber yazmış. Neredeyse kabrinden kalkıp “Kardeşim benim ticari mesleğimden tut, ta hizmetime kadar yanlış yazmışsın, bu ne hadsizlik ve dikkatsizlik…” diyecek gibi geldi bana…

Hz. İsa’ya yapılan mübalağalar o dinin mensuplarını; Hz. Ali’ye yapılan mübalağalar o insanları dalâlete düşürdüğü gibi Allah da bizi mübalağalardan koruyarak dalâlete düşmekten muhafaza buluyorsun.

Özellikle taziye programlarının gösteri haline gelmesinden sakınmak lazım; bize yakışan budur.

Hepimiz birbirimize her konuda olduğu gibi bu konuda da fevkalade ölçülü davranmayı lisan-ı kal ve halimizle, hüzün ve Rabbimize saygı hudutları içerisinde göstermemiz gerekiyor. Kısa, öz, gerçek ve dua olacak söz ve davranışlarımız aynı zamanda ders olabilmeli.

Hem vefat etmiş kardeşimizi zor durumda bırakmış da olabiliriz.

Hizmet geçmişimizde, selef-i salihimizin hayatlarında, uygulamalarında, daha çok sükutları, teennileri mâlumdur…

Ağıt gibi şeyler de vefat eden kimseyi hele şakirtleri çok üzer.

Ölüm günü sene-yi devriyesi çıkardılar bir de şimdi…

Haddim olmayarak; çok sevimsiz geliyor bana.

Ve doğum günü gibi o da yerleşti bayağı. Seleften şimdiye dek böyle bir uygulama görmedik, duymadık, bilmiyoruz. Fakat insanımıza da anlatamıyoruz.

Böyle bir uygulama hem vefat edenlerimizi sık sık anabilmek gibi hasletlerimizi de yavaş yavaş ortadan kaldırıyor. Çünkü bize ait bir adet değildir.

Rabbim hepimizi ifrat ve tefritten muhafaza buyursun.

Başka din mensuplarıyla iç içe yaşadığımız şu günlerde bu dengelere çok ihtiyacımız var. Sevgi, hoşgörüde ne hududu aşmak ne tamamen tecrid olmak…

Bilinmeli ki aramızda derin dereler vardır; dereyi doldurup hatt-ı muvâsalayı temin etmek zordur.

BİZİM HİKAYEMİZ

9 Nisan 2022

GEL ARTIK

9 Nisan 2022

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir