BEN KİMİM?

BEN KİMİM?

DENİZ ZENGİN / FİNLANDİYA

“Yanlış bildiğin yolda, herkesle yürüyeceğine; doğru bildiğin yolda, tek başına yürü. Seni hayallerine ulaştıracak en önemli şey, cesaretindir.” diyerek yola revan olmuş birisiyim.

Üniversitede doktora öğrencisiydim, gazetelerde yazılarım yayınlanırdı, sivil toplum kuruluşlarında aktif görev alırdım, oldukça iyi bir çevrem vardı ve tanınırdım. En önemlisi kimseyi incitmemiş bir anneydim ben.

Hayat, bir fotoğraf makinesi objektifi değildi. O yüzden, maalesef, her karesinde gülemiyorsunuz.

Küçük dünyalarında, kendi halinde yaşayan, hayata bir kenarından tutunmaya çalışan bir sürü insanın başına olmadık şeyler geliyordu.

Bu olağan dışı olaylar elbette benim sokağımdan da geçecekti. Geçerken de objektife gülümseyemeyecektim.

Doktoram yarım kalmış, gazetem kapatılmıştı. Güzel niyetlerle başladığım her şey baltalanmıştı.

Onlarca insan tutuklanıyordu. Binlerce kadın, kadınlarla birlikte binlerce çocuk, her meslekten, her kesimden kişiler, hatta öğrenciler bile tutuklanıyordu birer, beşer, yüzer… Sayıları her geçen gün çoğalan gönül kırmamış, gönül dahi koymamış binlerce kişi.

Bu kasırga beni de içine alacaktı. Benden hiçbir farkı olmayan on binlerce kadın gibi hiç bir suç işlemeden ben de hapishanelere düşebilirdim. Adaletin olmadığı yerde suçsuzluğumu nasıl ispat edebilirdim? Üstelik üç çocukla tek başıma kalmışken. Çocuklarımı gölgemden nasıl mahrum edebilirdim ya da onlarla dört duvar arasına nasıl girebilirdim?

Tek başıma kalmışken diyorum. Çünkü artık hayatı tek başıma omuzluyorum.

Kadınlar bir çınara yaslanıp yaşlanmak ister, adamlar bir papatyaya sarılıp uslanmak…

Adam kadına çınar,

Kadın adama papatya olduğu sürece

Ne papatya incinir,

Ne de çınar devrilir.

Aynı yolun sevdalıları olarak başladığımız, aynı yastığa baş koyduğumuz çocuklarımın babası ile bu süreçte yollarımızı ayırdık.

“Hayattaki en büyük zafer hiçbir zaman düşmemekte değil, her düştüğünde ayağa kalkmakta yatar.” (Nelson Mandela)

Üç çocukla yoluma devam etmek zorundaydım. Düşündüm, maalesef ülkemde kendim ve çocuklarım için bir çıkış yolu bulamadım. Önüne çıkana engel dersen, takılıp düşersin; basamak dersen, bir basamak yükselirsin. Bu duygularla hayatıma yeni bir rota çizmeye karar verdim.

Artık benim için yeni bir süreç başlamıştı. Memleketin her yanından cadı avı haberleri geliyor, lakin medya bundan hiç ama hiç bahsetmiyordu. Bilinen bir insandım. Kapatılan gazetelerde yazılarım yayınlanmıştı.

Geceler harap olmuştu benim için. Her gece buraya da gelirler mi düşüncesi ile uykuya dalıyordum. Hayatım daraldıkça daralıyordu. Bir fikir çilesi dönemi yaşadım. Çok düşündüm. Evet, hayat dar, ama yeryüzü çok genişti.

Mülteci olarak sığındığım devlet, şimdilik bana geçinebileceğim kadar para veriyor. Daha önce tanımadığım, tanıdıkça arkadaş olduğum insanlar bana yardımcı oldular ve kalacak bir yer buldular. Buranın şartlarına göre gayet uygun fiyatlı, tek odalı bir yer. Bu eve çıkmaya gönlüm el vermedi. Geride bıraktığım mahzun, mazlum ve mağdur emsalim, on binlerce kadın varken bunu yapamadım. Akla hayale gelmeyen zulümler altında hayatı kararmış kadınlar çocuklar varken bunu göze alamadım.

Bana verilen ücretin bir kısmını memlekete ihtiyacı olanlara gönderip, zor şartlarda bu kampta kalmayı tercih ettim. Düşkünlüğü ve miskinliği iliklerime kadar hissediyorum, insanların giymeyip ortalığa attığı kıyafetleri yıkayıp çocuklarıma giydiriyorum. Bir zeytini üç ısırıkla yediriyorum çocuklara. Onlara oyuncaklar yapıyor, memleket türkülerinden ninniler söylüyorum. Kendime ait bir banyom bile yok. Edep timsali yetişmiş bizlerin umumi banyolardaki utancını anlatmam mümkün değil.

Hissiyatımda gelişmeler ve bakış açımda değişmeler var. Mülteci kampında gün saymak yerine sabırla ayakta kalmaya devam ediyorum. Şartlar zor malum… Muhtemelen sonrasında, günler daha da zor geçecek. Beterin beteri vardır değil mi? “Sabır taşım çatladı.” demeyeceğim. “Ey Sabır! Sen çatlayana kadar sabredecek ve dayanacağım.”

Kuruluşuna baktığımda hayran kaldığım ve bugün hâlihazırda demokratik olan bu ülke, benim rehberim oldu. Finlandiya, imkânları ile çocuklarıma babalık yapıyor. Ümit varım… Geçmişe hiç bakmıyorum, takılmıyorum. Elbette aldığım dersler var.

Ben kim miyim?

“Başlamak için şartların mükemmel olmasını beklemeyin. Şartları mükemmeIIeştiren başlangıcın kendisidir.” diyerek yollara düşmüş bir anneyim. Ben bir kadınım. Yaşadıklarıma inat ayakta kalmaya çalışan, her daim ayakları yere basan bir kadın. Ötekileştirmek için mücadele verilen bir sistemden, insan olarak yaşamak için yollara düşmüş bir kadın.

NOT: Crab Publishing’in kurucularından olan Deniz Zengin’in bu yazısı Crab Publishing’in ilk kitabı KAMP HATIRALARIM’ın ‘Giriş’ yazısıdır. Kitap hakkında detaylı bilgi için:

KAMP HATIRALARIM

SULUKULE'DE BİR PENCERE

3 Kasım 2022

SÜRGÜN GAZETECİLER

3 Kasım 2022

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir