GÜNYÜZÜNÜ BİR DAHA GÖREMEMEK

GÜNYÜZÜNÜ BİR DAHA GÖREMEMEK

METİN YAZAR

05.10.2016 / Çarşamba

Ekseriyetle iç açıcı değilse de dışarıdan gelen haberler sayesinde hapishanenin yeknesak durumu bir derece değişiyor.

Medrese-i Yusufiye’de(1) günlerin hepsi birbirinin aynısıdır. Bir asıldan onlarca, yüzlerce ve kimi için binlercesi, bir günden fotokopi edilmiş gibidir.

Bu sıkıcı ve sıradan günler bizim için sabah namazı ile başlıyor. Daha sabah namazının tesbihatını tamamlayamadan, ancak tek kişiyi doyuracak miktardaki beş kişinin kahvaltı nevalesi geliyor. Ya hemen öncesinde ya da aynı anda büyük bir gürültüyle avlunun banka kasalarını andıran kalın demir kapısını açıyor hoyrat bir gardiyan. Biz zar zor ısındığımız battaniyeler altında dertop uyumaya çalışırken saat sekiz gibi sayım için baskın yiyoruz.

Evet! Her sayım adeta bir baskındır.

Başlarında bir ikinci müdür(2), ikinci müdür varsa mutlaka bir de başgardiyan olur. Birlikte gelip biz beş kişiyi büyük bir dikkatle sayarlar.

Herkesin koğuş düzeni bizimkiyle aynı değil. Sayımdan hemen sonra elektrikli semaverlerinin fişini takıp çay kaynatan da oluyor, mevsim şartları elveriyorsa avluya çıkıp spor ve egzersiz yapanlar da. Ama biz, gardiyanlarca kapı tekrar yüzümüze çarpılırcasına kapandıktan saniyeler sonra kendimizi serin yataklarımızın üzerine atıp, artık günden ne kadar yiyebilirsek o kadarını tüketmek için tekrar uyumaya geçiyoruz.

Çok küçük nüanslarla birbirinden ayrılan hapishane günlerimiz böyle geçiyor.

Bu günler dışarıda, yani hürriyette geçenlerle kıyas edilemez şekilde sıkıcı. Bütün sıkıcılığının yanında son derece de bereketli. Bu günlerden iki şekilde kazanç sağlıyoruz. Nefes alıp verme kolaylığı ve çabukluğunda işlediğimiz günahların birçoğundan uzağız. Bu suretle daha çok ibadet ve maneviyata kendimizi vermekle yaşam defterimizde temiz sayfalar açmak. Başta Kur’an olmak üzere şu zamana kadar ihmal ettiğimiz sayısız kitabı okumak, yanı sıra, düşünce ve fikirlerini yazmak.

Bu bakımdan hapishane günleri, her ne kadar ağır şartlar altında ve pek meşakkatli geçiyor olsa da kazançlı ve bereketli zamanlardır.

***

Koğuşumuz için bir televizyon satın aldık. Dışarıda alacağımızın iki katı bir fiyata…

Yirmi iki inçlik televizyonu bugün getirdiler.

Duvara astılar, kurulumunu yapan iki teknisyen efendice çekip gitti.

Teknisyenin biri Nurcuydu hem bıyığı hem konuşmalarından bunu anlamak güç değildi. Bize nutuk çekti. Ama nutku bir saçmalıktı. Hem hükümeti övdü hem de Bediüzzaman’dan örnekler vererek hapishane şartlarına sabredersek büyük sevap kazanacağımızı söyledi.

***

Merkezi uydu sistemi sayesinde idarenin belirledikleri haricinde kanal izlenemiyor.

İkindi namazından sonra biz dört kişi masanın etrafında oturmuş pür dikkat bu sihirli ekrana bakıyoruz. Necdet ise avluda, sigara tellendiriyor. Duman halkalarıyla birlikte göğe bir de kederini salıyor.

Televizyonsuz günler, haftalar, aylar ve hatta seneler geçirmek güçtür bu daracık yerde. Diğer yanda, yararlı olduğunu düşündüğüm öbür düzenimizin de sekteye uğramasından doğrusu bir nebze kaygılıyım.

Kişiler biliyorum; kitap okurken, ya da ders çalışırken yanında sivrisinek vızıldasa rahatsız olur, konsantresini kaybeder. Neyse ki ben onlardan farklıyım. Ortamın durumu, koşullarına aldırmadan kitaplar okuyabilir, hatta yazabilirim. Bu bakımdan televizyonun varlığı ne kitap okumama ne yazmama ket vuracak. Ben bu konuda kendime güveniyorum.

Televizyon izlerken yanımda yalnızca kitaplar yok. Bütün gün elimden hiç düşmeyen Kur’an ve tabi ki notlar aldığım harita metot defteri ve 07 uçlu bir kalem var.

“(Resulüm!) Kur’an’ı (okumayı, tebliğ etmeyi ve ona uymayı) sana farz kılan Allah, elbette seni (yine) dönülecek yere döndürecektir. De ki: “Rabbim, kimin hidayetle geldiğini ve kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu en iyi bilendir.”(3)

Efendimize, müşrikler tarafından çıkarıldığı Mekke’ye tekrar döneceği müjdesini veren bu ayeti ben, okuyunca özgür dünyadan çıkarılıp atıldığımız bu zindan köşelerinden kurtulup, tekrar hürriyetimizi kazanacağımızın müjdesini aldım. Kuşku yok ki bizi buralara atanlar, bu küflü, hastalıklı yerde en iyi olasılıkla çürümemizi umuyorlar. Olmadı, bir daha gün yüzü görmeden ecelimizle ölmemizi bekliyorlar.(4)

Efendimiz ve arkadaşları uğradıkları müşrik zulmünden hicret sayesinde kurtulmuş ve davalarını sürdürebilmişlerdi. Yurtlarını, dünyalıklarını arkada bırakarak başka topraklarda yeni bir yaşam sürmek üzere yola çıktıktan sonra, Allah onları mahzun bırakmamış ve atide gerçekleşecek durumlar hakkında müjde vermişti. Müjde: Düşmanlarına karşı galip gelmek ve yitiklerine tekrar kavuşmaktır.

Kuşkusuz bize de yapılan apaçık bir haksızlık ve zulümdür. Hazreti Muhammed’in Rabbi, bizim de Rabbimizdir. Onun için yaptıklarını bize yapmaması için bir neden göremiyorum.

Hapsedildiğimiz mekân, dikenli tellerle çevrili yüksek duvarları, kalın demir kapıları bulunan ve her köşesini silahlı nöbetçilerin tuttuğu yüksek güvenlikli bir ceza ve infaz kurumu olması, düşmanlarımızın şedit ve arkasını devlete dayamış merhametsiz, vicdansız kimseler olması da beni böyle düşünmekten ve bir umuda kapılmaktan alıkoyamaz.

Zira beyanın sahibi Allah’tır. Onun takdiri, kararı ve arzusunun gerçekleşmesine mani olacak başka bir güç yoktur.

Biz, layık değilsek de peygamberî yola revan edilmişiz. Allah böyle bir yolda kimseyi sahipsiz bırakmaz, terk etmez. Önüne çıkan engelleri de kaldırır.

İnancım bu yöndedir.

(1) Hz. Yusuf’un (a.s.) hapiste kalmasına benzetilerek, iman ve Kur’ân’a hizmetinden dolayı tutuklananların hapsedildiği yer manasında hapishane.

(2) Cemaat mensuplarından önce, müdürlerin sayımlara katılması istisnai bir durumdur

(3) Kasas, 85

(4) Cem Küçük: Hain Fetöcülere gün yüzü gösterilmeyecek. Hepsi cezaevinde çürüyecekler. Müsterih olun, vatansever savcı ve hâkimlerimiz gereğini yapıyor.

Numan Kurtulmuş: Fetöcüler, bu katil sürüleri gün yüzü görmeyecekler, yargılanacaklar ve hak ettikleri en ağır cezayı alacaklardır.

NOT: Bu yazı, yakın zamanda yayınladığımız KİTAP ÇARPSIN SENİ isimli kitaptan alınmıştır. Kitap hakkında detaylı bilgi için aşağıdaki linki tıklayabilirsiniz…

EMMİN ÇIKTI HAPİSTEN

29 Ekim 2023

OKUMANIN TARİHSELLİĞİ İÇİNDE ‘ZAMANIN ELİNDEN TUTMAK’

29 Ekim 2023

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir