İKİ ZİNDAN ARASI

İKİ ZİNDAN ARASI

İbrahim KUZİ / Almanya

“El hayru fi mahtarahullah / Hayır, Allah’ın ihtiyar buyurduğu(seçtiği) husustadır.”

Bu güzel söz bizlere insanın kendi arzularına baş kaldırmasını her meselede Hakk’ın rıza ve hoşnutluğunun kendi istek ve arzularına tercih ederek her yerde ve her durumda O’nun takdirine razı olması gerektiğini ifade eder.

Hapishaneler, daha ziyade insanların işledikleri bir suça karşılık adaletin kendileri hakkında takdir ettiği cezayı çekmek üzere konuldukları yer olarak bilinir. Suçun büyüklüğüne ve mahiyetine göre gerek cezaevleri gerekse içindeki uygulamalar değişiklik arz eder.

Fakat tarihin değişik zaman dilimlerinde insanlığa örnek olan abide şahsiyetler de -ki bunların arasında peygamberlerde dâhil- hapishanelere girmiş, beşerin zalim eliyle eza ve cefa görmüşlerdir. ‘Suç örgütü üyesi ya da yöneticisi’ denilerek derdest edilmiş bu insanların belki de hiç biri hayatı boyunca kimseyle kavga yapmamış, üzerinde bir çakı bile bulundurmamıştır. Bu insanların her biri dünyevi beklentisi olmayan bir iyilik meleği, yardım gönüllüsüdür. Ve bunu yaşayarak ispat etmişlerdir.

Hz. Yusuf’la Medrese-i Yusufiye haline gelen hapishaneler günümüze kadar nice Hak dostlarını da içinde misafir etmiştir. Maalesef bu durum günümüzde de katlanarak devam etmektedir. Beşerdeki bu hırs, haset, kin ve öfke nöbetleri devam ettiği müddetçe de duracağa benzemiyor.

Herhalde günümüze kadar hiçbir zaman diliminde bu kadar iyi insan kadınıyla erkeğiyle cezalandırılmamış ve hapishanelere doldurulmamıştır. Ve yine hiçbir zaman diliminde hapishaneler gerek ferdi gerekse de toplu olarak bu denli yoğun ibadet yapan insanlara bağrını açmamıştır. Bu süreçte içeriye alındıktan sonra tekrar hürriyetine kavuşan her kiminle konuşsanız değişik ifadelerle aynı şeyleri söylediklerine şahit olursunuz. Soğuk duvarlar, demir kapılar nice harikalara şahit olmuş, nicesi gözyaşlarıyla yunmuş yıkanmıştır. Nicesinin okuduğu Kur’an’la, Cevşen’le dile gelmiş inlemiştir.

Şunu rahatlıkla ifade edebilirim ki, dünya meşgalelerinden bir türlü fırsat bulup ruhumuz yönüyle hırpanileştiğimiz günümüzde ahiretimiz adına çok büyük yatırımlara vesile olan ama hiç kimseye de girmesi konusunda tavsiye etmeyeceğimiz bir yerdir hapishaneler. Girenleri de Allah tez zamanda kurtarsın diyoruz.

Orada çok güzel insanları tanıma ve dostluk kurma imkânım oldu. Koğuşların normalin çok üzerinde kalabalık olması, ara sıra ufak tefek gürültü patırtının olması da bu sonucu değiştirmez. Hele hele içerideki insanlar karınca ezmez hanımefendiler ve beyefendiler olunca bir başka güzelliklere şahit oluyorsunuz.

Tarihe not düşme adına, bulunduğum zaman süresinde içime doğan şeyleri yazmaya çalıştım. Bunlar bazen arkadaşlar arasında moral motivasyona vesile olduğu gibi bezen de küçük tebessümlerle rahatlamamızı sağlıyordu.

Tanıştığım arkadaşların çoğunu hapishanede tanıdım ve bir daha görebileceğimden de emin değilim. Fakat yaklaşık iki buçuk yıl sonra müsvedde olarak yazdığım şiirleri bilgisayarıma kaydederken o günleri adeta bir daha yaşamama vesile oldu. Gözlerim yaşardı gayri ihtiyari “Hey gidi günler” deyiverdim.

Bir arkadaşımız, “Hapishanede insanlar biraz ölü, biraz da delidir.” derdi. Dinimizde ölülerle, delilere hesap sorulmadığına göre iki yıl bir ay iki gün o atmosferi teneffüs etmiş olduğum için ümit ediyorum ki yazdıklarımdan dolayı kimse darılmaz, gücenmez ve gönül koymaz.

Şiirlerimi üç guruba tasnif etmeyi uygun buldum:

Birincisi bölümde, bir 10 Kasım sabahında evden alınarak Emniyet Müdürlüğüne oradan da Beycuma M Tipi CİK’e kapatıldığım zaman diliminde yazdıklarım…

İkinci bölümde, soğuk bir kış gününde cezaevi aracıyla sımsıcak evimizin önünden geçerek Kocaeli-Kandıra 1 Nolu T Tipi CİK B6 Koğuşuna nakledildiğim ve kaldığım süre içerisinde yazdıklarım…

Üçüncü bölümde ise koğuş değişikliği neticesi yerleştiğim B4 koğuşundan tahliye olacağım 12.12.2018 tarihine kadar geçen süre zarfında yazdığım şiirlerden oluşmaktadır.

Özellikle arkadaşlarımızın isimlerini zikrederek yazdığım şiirler bir miktar tebessüme vesile olsun diye kaleme alınmış, kimseyi üzme ya da rencide etme düşüncesi taşımayan şiirlerdir. Buna rağmen üzülen kırılan varsa onlardan da peşinen özür diliyorum ve haklarını helal etmelerini istiyorum. Benim hatırladığım kadarıyla sadece iki arkadaşımız isimlerini yazmamı istememişti. Onları da ketmettim. Bilgisayarıma yazarken görüşebilme imkânım olsaydı yazmam konusunda tekrar müsaadelerini isteyecektim ama bu mümkün olmadı.

Tahliye olarak çıkanlara, berat edenlere ve maalesef hala içeride kalan bütün arkadaşlarıma, kardeşlerime sevgi ve saygılarımı yolluyorum.

Kardeşlerinin ihanetine uğrayarak kuyuya atılan, az bir bedelle Mısır’da satılan daha sonra kaldığı evin hanımının iftirasına uğrayarak senelerce zindanlarda kalan, nihayetinde Allah’ın lütfuyla maddi manevi aklanarak Mısır’da yüksek bir mevkie yerleşen Medrese-i Yusufiye’deki pirimiz Hz. Yusuf (as) gibi, mazlum ve mağdur bütün kardeşlerimin en yakın zamanda maddi ve manevi beratlarını alarak özgürlüklerine, işlerine kavuşmalarını Rabbimden niyaz ediyorum.

Maktul Sühreverdi’ye ait olduğu söylenen bir sözle bu bahsi sonlandırmak istiyorum:

Karar kararabildiğin kadar.

Zira karanlığın en koyu zamanı,

Aydınlığın da başladığı zamandır.

NOT: Bu yazı, yazarın İKİ ZİNDAN ARASI isimli kitabının ön sözüdür. Crab Publishing tarafından yayınlanan kitap hakkında detaylı bilgiye aşağıdaki link üzerinden ulaşabilirsiniz…

TAHTA DÖŞELİ RANZAM -1-

20 Mayıs 2022

TAHTA DÖŞELİ RANZAM -2-

20 Mayıs 2022

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir