FOYNİTSA VE FRANSİSKEN KİLİSESİ GEZİSİ

FOYNİTSA VE FRANSİSKEN KİLİSESİ GEZİSİ

DOĞAN YÜCEL

Güneşli bir sonbahar gününde bir grup arkadaşla yola çıktık. Hafif serin bir hava var. Saraybosna’dan bir saatlik mesafede bir noktaya günübirlik gidip geleceğiz. Bir zamanlar kıymetli madenleri ile meşhur Foynitsa’da olacağız.

Şehir, günümüzde anayol üzerinde olmaması ve madencilik faaliyetlerinin devam etmemesi sebebiyle çok ciddi nüfus kaybına uğramış durumda. Şehri iktisadî olarak ayakta tutan önemli gelir kaynakları bahçecilik, kaplıca ve inanç turizmi. Kentin üç yanı dağlarla çevrili. Sadece Doğu yönünde Saraybosna yolunun olduğu taraftan ulaşım sağlanıyor. Bu küçük şehre girdiğiniz andan itibaren sizi karşı yamaçta mimari güzelliğiyle bir Fransisken kilisesi karşılıyor. Fransiskenler Katolik mezhebinin bir tarikatı. Kilise şehrin bugünkü oturduğu ırmak kıyısından biraz yüksekte ve eski kalenin hemen yakınında. Denizden yüksekliği 610 metre.

Kiliseyi gezmeden önce şehrin bilinen tarihine kısaca bakmakta fayda var. İliryanların burada önemli yerleşimlerinin bulunduğu ve Romalıların fethi sırasında şehrin zengin altın varlıkları nedeniyle hızla önem kazandığı tahmin ediliyor. Osmanlıların şehri almasının çok daha öncesinde bugünkü Foynitsa ve çevresinde bulunan günümüzde artık birer harabe olan Kozograd, Zvonigrad ve Kasteli kasabalarında el sanatları ve ticareti oldukça gelişmişti. Zec (tavşan) Dağının eteklerinde bulunan bir kale olan Kozograd’ın, en azından 15’inci yüzyılın başlarından bu yana, Dubrovnikli madencilerin hazineleri Osmanlı güçlerinden gizlemesinden beri var olduğu düşünülüyor. Ayrıca, bu kalenin Kraliçe Katarina’nın önce Dubrovnik’e ardından Roma’ya kaçmadan evvel kaldığı son yer olduğuna ve arkasında bırakıp krallığına bir daha asla geri dönemediği de inanışlar arasındadır. Zvonigrad, muhtemelen eski madencilerin sığınmak istedikleri bir tarih öncesi yerleşim yeridir. Avcılık mekanı Zahor’un yakınında bulunan Kasteli, Osmanlı’nın Bosna’yı alışı sırasında Foynitsa’dan gelen Fransisken keşişleri için geçici bir barınak olarak kullanılıyordu.

Tarihte altın madeni bakımından zengin bir kasaba olan Foynitsa’yla ilgili ilk kayıtlar madencilerin 1365 yılında Almanya ve Dubrovnik’ten bu altın madenini işletmek için gelmelerinde geçmektedir. 15. yüzyılın sonlarında, Osmanlıya katılması sonrasında, Foynitsa 329 haneye sahipti. Aynı dönemde Mostar’da ise yalnızca 19 konut vardı. Şimdilerde ise nüfus olarak Mostar, Foynitsa’nın 20 katı büyüklüğündedir. Osmanlı döneminde de ticari hareketlilik devam etmiştir.

Kiliseyi gezmek için otobüsten aşağıdaki otoparkta indik. 10 dakikalık bir yürüyüşten sonra kilisenin önüne vardık. Alttan akan tertemiz ırmağı ve etrafını çevreleyen yemyeşil ormanlarıyla Foynitsa şehrini gören güzel bir noktadayız. Bizi kilisenin müdiresi karşıladı. Kiliseye giden yokuşun sonunda ve hemen kilisenin yanı başında Hz. İsa ile havarilerinin son akşam yemeğini tasvir eden bir heykel yer alıyor. Müdire hanım müzeden önce bize kilisenin mimarisi ve tarihi hakkında biraz bilgi verdi.

Madenler bakımından oldukça zengin bir yer olan Foynitsa’da altın haricinde gümüş ve demir de çıkarılıyordu. Altın madeninin kapanmasından sonra maden çıkarılan yere ahşap bir kilise inşa edilmiş. 1435 yılında isim verilmiş. Kilisenin ilk inşa edildiği eski yeri kale içinde halihazırdaki yerinden bir kilometre kadar ileride. Miladi 16’ncı yüzyılda günümüzdeki yeni yerine taşınmış. 300 yıl kadar sonra ise eski ahşap kilisenin yerine yeni taş ve tuğladan mevcut binası inşa edilmiş. 200 yıl önce inşa edilen kilise binasının Sultan III. Selim tarafından verilen inşaat ruhsatı ve daha sonraki Sultan Mahmud ve diğer padişahlarca verilen tadilat izinleri kilisenin müzesinde sergileniyor.

Kiliseyi inşa edenler aynı zamanda öncesinde de burada yaşayan yedi Fransisken keşişidir. Kilise, zemin olarak keşişlerin yaşadığı noktaya oturmuştur. Eskiden ahşap kiliselerde insanların oturup ayin yaptıkları kısımlar toprak zemine sahipti. Bu kilisenin de aynı şekilde duvarları ahşap ve zemini topraktı.  Hristiyan adetlerince kilisede vazife yapan din adamları bu kilisede de olduğu üzere oturakların bulunduğu toprak zemine gömülürlerdi. Günümüzden 100 yıl kadar önce mevcut seramik zemin yapılmış. Bosna’daki diğer Katolik kiliselerinin aksine kubbeli bir yapısı var. Ülkede kubbeli inşa edilen tek Fransisken kilisesi. Kilisede günübirlik ayin yapılıyor. Binası kültürel koruma altında. Mihraptaki Aziz Meryem heykeli 16. yüzyıldan kalma. Ayin sırasında ilahi okunurken kullanılan tulumlu org 19.yy’dan kalma antika bir musiki aleti. Oturakların gerisinde günah çıkarma yeri var ve bu hizmet ücretsiz ifa ediliyormuş.

Ayin yerinde dört büyük Evangelist azizinin resimleri var. İsimleri gotik harfli el yazısıyla yazılı. Vaaz minberinde tarihte kilisede hizmet eden papazların isimleri ve resimleri bulunuyor. Kubbe sekiz pencereli bir kasnağa sahip.  Pencere aralarında eski mühim azizlerin resimleri nakşedilmiş. Kubbeyi dört fil ayağı taşıyor.

Kiliseyi çok önemli hale getiren şey ayin salonundan bir kapıyla girilen zengin müzesi. Bu bölüm önceleri keşişlerin yaşadıkları yerken sonradan müzeye çevrilmiş. Müzede eski silahlar, kıyafetler, tarih öncesi ve tarihi dönemlerden taş levhalar, heykeller, çok zengin bir sikke ve banknot para koleksiyonu, eskiden yörede çıkarılan maden örnekleri gibi binlerce eser mevcut. Ayrıca zengin bir kütüphaneye de sahip. Yazma eserler kısmı 3000 civarında Arap harfli Osmanlıca, Arapça eser ve 156 Boşnakça evrak barındırıyor. Eski el yazması bazı lügatler de burada olan eserler arasında.

Kilise, sadece mimarisi ve kültürel değeriyle değil Bosna ve Osmanlı tarihinde de önemli bir yere sahip. Fatih Sultan Mehmed, İstanbul’un alınmasından tam on yıl sonra 1463 yılının baharında Bosna’yı almaya geldiğinde Bilalovası yakınındaki Milodraj köyünde vadiyi gören bir noktada otağını kurmuştu. Gezdiğimiz kilise de bu noktaya birkaç saatlik yürüme mesafesinde. Bosna’nın mevcut Hristiyan idaresinin yerini artık Müslüman bir idare alacaktı. Kilisenin başpapazı Fra Anje Zvizdovic üç kişilik bir heyetle sultana gayrimüslimlere nasıl davranılacağına dair şüphelerini 28 Mayıs günü otağında aktardı. Bunun üzerine Fatih Sultan Mehmed’in meşhur Ahidnamesi kaleme alındı. Bu Ahidname yüzyıllar boyunca kilisede aziz bir hatıra olarak bohçalar içinde muhafaza edilmiş. Bosna’nın Yugoslavya’dan ayrılması sonrasında Ahidnameyi görmek isteyenler artınca kilise idaresi müzede sergilemeye karar vermiş. 560 sene önce yazılan Ahidname özellikle korumalı bir camekân içerisinde asli haliyle arz-ı endam ediyor.

Müzedeki gezinin bitiminde sağanak yağmur başladı. Foynitsa’da göreceğimiz diğer mekânları yağmurluklar ve şemsiyelerle gezeceğiz.

Kilise gezisi sonrası eski kale içinde 16. yüzyıldan kalma Atik camiyi ve ardından bir zamanlar misafirhane olarak kullanılan tarihi Salihagic Konağını ziyaret ettik. Cami tadilattan geçirilip yenilenmiş ancak konağın hali haraptı. Devlet, misafirhane için 2008 senesinde koruma kararı almasına rağmen tadilatı hâlen yapılmamış. Avlulu ve baştan başa bir sanat abidesi olan bu konağın en kısa zamanda restorasyonunun yapılması dileklerimizle hemen yakınındaki Çarşı Camiine geçtik. Kaplıca otelindeki yemek sonrası Saraybosna’ya döndük.

GÖÇÜP GİTTİ DERSİN

12 Şubat 2024

FAİLİ MEÇHUL(!) HİKAYELER 5 / O ADAM

12 Şubat 2024

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir