KURU OLAN TAŞLAR MI?

KURU OLAN TAŞLAR MI?

Doğan Yücel / Bosna Hersek

Küçükken, Sivaslıların deyimiyle “Gorpe (Körpe)”, yani oğlak ve kuzu yayardık. Dağlarda çobanlık yaparken, dinlenecek vakit bulunca ya da kendimiz veya hayvanlara su lazım olunca gözelerden su içerdik. Suyu az olan gözeler, çoğu zaman kış sonrası bozulur, sığır veya davarlar su içmek isterken çiğneyip bozar, otla kaplanır veya yeterince derin olmadıkları için su içilecek durumda olmazdı. Ellerimizle gözelerin otlarını yolar, değneklerimizle taşını çamurunu kıyıya atardık. Suyu doldurabileceğimiz bir kap olmadığından, suyun akış yönüne diz konulacak büyüklükte iki büyükçe taş koyardık. Amacımız akan sudan küçük bir gölet yapmaktı. Böylece gözeden su içilebilir olurdu. Gözenin suyu önce bulanır, sonra su kaynağının yoğunluğuna göre yavaş yavaş durulurdu. Küçük küçük ufalanmış taşlardan kum taneleri, suyun kaynadığı noktalarda döne döne yükselir, düşerdi. Renk renk, o minnacık taşlar gözenin değişik noktalarında tekrar-ber-tekrar yükselir, düşerdi.

Taş nedir? Taş; sertleşmiş veya katılaşmış inorganik, yani canlıların yaşayamadığı topraktır, denebilir. Sular donduğunda taş gibi oluyor. Toprak da piştiğinde veya katılaştığında taş hâline geliyor. Kayalar da sularla parçalanıp zamanla toprağın bir parçası oluyor. Bu, mütemadiyen katılaşma ve yumuşama ameliyeleri olmasa, dünya insana beşik ol(a)mazdı. Diğer taraftan, yumuşacık havanın katı ağaçların dallarına, katı taşların da yumuşacık ağaç kökleri ve suyun hareketine mani olmaması vazifelerinin gereği ve bir anlamda secdeleridir. (Bediüzzaman, 1995, s. 248-249). Bediüzzaman, taş gibi kemiklerin, su gibi kanın cevelanına mani olmamasını da bu meseleye örnek olarak verir (1995, s. 248). Sertlerden sert taşlar ve kayalar, yumuşaktan yumuşak suların kendi içlerinde hareket etmesine engel olmuyor. Bu sayede de hayvan, nebat ve insanın yaşaması adına çok mühim bir işi ifa etmiş oluyor. Kayaların aralarındaki yollar sebebiyle sular, yeryüzünün birçok noktasına dağılabiliyor. Taşlar ve kayaların bir diğer faydası da su ve diğer iklim hadiseleri neticesi parçalanıp ufalanması ve toprağa karışıp canlıların yapı taşı hâline gelmesidir. Kayalardan biraz daha büyükçe parçalanan taşlar ise insanların evler, yollar, köprüler gibi pek çok önemli ihtiyacını karşılamakta kullandığı temel malzemedir.

Kelâm-ı Ezelî’de bu minnacık taşlar (büyükleriyle birlikte), neden bahis konusu edilir ki; çok büyük ilmi hakikatler, seyyâreler, güneşler, kehkeşânlar varken? Kelâm-ı Ebedî’de bazı hikmetler, çok basit ve küçük, günlük hayattan misallerle, insana ilahi bir lütuf vaziyetinde anlatılır. Hatta örnekler, özellikle en sıradan insanın en fazla karşılaştığı şeylerden seçilir. Ancak o muazzam hakikatler, gündelik sıradan hâdiseler perdesi arkasında kaldığı için bazı gözlerce tam da seçilip görülemezler (Bediüzzaman, 1995, s. 248).

Gözlerimizdeki hayalî perdeyi kaldırıp baktığımızda ne görürüz peki? Dünyanın içi bir alev topudur. Dışı sertlerden sert taşlarla kaplıdır. Taşların da üstünde topraktan ve sudan ince bir halı serilidir. İnsan, ne taş ne de su üzerinde yaşayabilir. Yaratıcı, rahmetiyle ikisinin karışımı toprağı insanın, hayvanların ve nebatatın hizmetine vermiştir.

Taşlar (kayalar), suları bazen yerden kaynatarak, bazen kendi içlerinden fışkırtarak ve bazen de dağların tepesinden içlerine doğru akıtarak yeryüzüne çıkarırlar. Bosna Irmağı’nın kaynağı, taşların suları içinden kaynatarak çıkarmasına güzel bir misaldir. Bosna Irmağı, yaklaşık 80-90 noktadan, taşlar arasından kaynayarak çıkar. Taşların suları kaynatarak çıkarması, Küçük Buna Irmağı’nda olduğu gibi, kayalıklar arasındaki tek bir noktadan, büyükçe bir şekilde de olabilmektedir. Buna Irmağı’nın kaynağı, Blagay Tekkesi yanında, yaklaşık 200 metrelik kuru bir kayanın dibinden âdeta fışkırtırcasına saniyede 40 tonun üzerinde su çıkarır. Bu hayretle birlikte hayranlık uyandıran bir manzaradır. Taşlar, bazı diğer ırmakların ise bayırlardan dağlardan akıp vadilerde toplanmasına yataklık ederler. Pek çok irili ufaklı dere ve ırmak bu tabiat hadisesine misal olarak verilebilir.

Yaradan bu dünyada kupkuru ve hayat emaresi olmayan bir maddeden canlıların yapıtaşı olan suyu insan aklını hayretlerde bırakır şekilde çıkarmaktadır. Bu hikmeti kimi gözler bu dünyada görür, kimileri de öldükten sonra. Yaratan’ın ifadesiyle, bazılarının kalpleri suların çağladığı taşlardan bile katıdır ki bu hikmetleri anlayıp yumuşamaz.

Kaynakça:

Bediüzzaman, S. N. (1995). Sözler. Envar Neşriyat.

Diyanet İşleri Başkanlığı (2011). Kur’an-ı Kerim Meâli. Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları.

ESMÂÎ ÇOKLUK, ZÂTÎ BİRLİK

23 Haziran 2021

KALK GİDELİM DOST

23 Haziran 2021

Yorumlarınız

  1. Kuru olan taşlar mı yoksa kalpler taşlardan daha da mı kurudu yaşadığımız dönemde? Gerçi insan işte, hem en iyi hem de en kötü olmaya namzet şu koca dünyada! Ah o sıradanlık perdesi! Gözlerimize fer sanıp üstüne kapattığınız. Küçücük taşlar ve verdiği kocaman mesajlar…Yazınız temsillerle çok güçlenmiş. Ufak taşlar değdi her şeye alışmış halime!
    Elinize,yüreğinize sağlık…

    Cevapla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir