ÖZVERİLİ DAVRANIŞIN BEDELİ VE NEMELAZIMCILIK

ÖZVERİLİ DAVRANIŞIN BEDELİ VE NEMELAZIMCILIK

BAHADIR ALİ MUTLU / HOLLANDA

Sorumluluk almanın, inisiyatif geliştirmenin, kurallara riayet etmenin ve işini en güzel şekilde yapmanın takdir edilen davranışlar olduğuna şüphe yoktur. Bu davranışlar; üreten, disiplinli, fedakâr ve özgüvenli insanların işidir. Büyük işler, yalnız bu niteliklere sahip insanların omuzlarında yükselir. Çığır açan buluşlar, tarihe geçen keşifler, demokrasi anlayışının yaygınlaşması ve insani değerlerin yaşatılması, hep mesuliyet duygusu yüksek insanların eliyle gerçekleşir.

Yalnız büyük işlerin değil, en ehemmiyetsiz görünen işlerin bile hakkını vermeye çalışmak ve “kim olsaydı aynını yapardı” saflığı içinde ileri atılmak methedilir. Ancak, lafa gelince yüceltilen bu davranışlar iş pratiğe dökülünce pek de hak ettiği değeri görmez. Pek çoğumuz hayatında en az bir kere yaşamıştır. Evde, sokakta, okulda, iş yerinde; oyun oynarken, ortaklaşa iş yaparken… Ortada halledilmesi gereken, risk içeren belki angarya kabilinden bir iş vardır, fakat kimse bunu üstlenmek istemez. Bir yolunu bulan kaçar, inandırıcı olup olmadığına bakmaksızın bir mazeret üreten çekilir bir kenara kaygısızca. Siz de “aman iş aksamasın”, “bu seferlik yapıvereyim, nasıl olsa bir dahaki sefere bir başkası el atar” hüsnüzannıyla o işi üstlenirsiniz.

Gel gör ki sonrası hiç de beklediğiniz gibi gerçekleşmez. İyi niyetle üstlendiğiniz o iş, bir bakmışsınız sizin vazifeniz oluvermiş. Sonraki seferlerde iş ihmal edilecek olsa, ilk etapta hesap sorulacak olan sizsinizdir. Dahası, o işi yapmayacak olsanız içten içe rahatsızlık duyar, suçluluk hissine bile kapılırsınız. Sanki görevinizmiş de savsaklamışsınız gibi gelir size. Bu yaşadıklarınızdan elbet bir ders çıkarırsınız. Ancak yine de karakteriniz, yetişme tarzınız ve iyi niyetiniz ağır basar ve işi yapmaya devam edersiniz.

Bu tutumunuzun devam etmesinde ara sıra karşınıza çıkan kadir kıymet bilen insanlar önemli rol oynar. Ruhu okşayan takdir ve övgü dolu sözler sizi bir müddet daha götürür. Lakin, aşırı yüklenme nedeniyle gelişen yorgunluk, zamanla bıkkınlık ve kızgınlığa dönüşür. Başlangıçta kızgınlıkla söylenen “alemin enayisi ben miyim?” sözü zaman içinde zihne iyice yerleşir.

İşte, günümüzde bu deneyimi yaşayan pek çok kişi öne atılmak, sorumluluk almak ya da istenenin ötesinde kendinden bir şeyler katmak istemiyor. Her gün sayısını bilmediğimiz nice saf ve temiz kalp sahibi, henüz zihni bulanmamışlar, acımasızca dönen bu çarkın içinden geçip “nemelazımcı” bireylere dönüşüyor.

Nemelazımcılık Çarkı

Nemelazımcılık çarkının eski mağdurları olan anne ve babalar, paha biçilmez bir hayat tecrübesiymiş gibi çocuklarına şu tavsiyelerde bulunuyorlar: “Her işe atlama!”, “Zorunlu olmadıkça getirisine bakmadan üzerine iş alma!”, “Ne önde ol ne de arkada kal, mümkünse her zaman ortalarda konumlan!” Hatta inci kabilinden bir öğüt de şudur: “Üç maymunu oyna; görmedim, duymadım, bilmiyorum.”

Aslında aileler pek de haksız sayılmazlar. Yaşadıkları kötü deneyimler “üstümde kalır” korkusuna esir eder insanları: Örneğin, insanların çoğu tanıklık ettiği bir adli olayla ilgili şahit yazılmak istemez. Neden? Çünkü şahit yazılanların yıllarca devam eden polis, savcılık ve mahkeme süreçleri kişiyi canından bezdirir de ondan. Askerde eli iş tutan gençlerin daha çok çalıştırıldığı; hareketleri iyi yapan, atışları başarılı olanların denetleme gerekçesiyle daha çok zorlandığı; evdeki ağır işlerin söz dinleyen evlada yaptırıldığı; iş yerinde “on parmağında on marifet” personelin her parmağından ayrı ayrı faydalanılmaya çalışıldığı herkesin malumudur. Bakın size bir anımı paylaşayım:

Ortaokul yıllarımda şimdiki gibi karneler bilgisayardan çıkmıyordu. Hoş, bilgisayar da yoktu ya. Matbaalarda bastırılan karneler boş olarak okullara gönderiliyor, yazısı güzel olan birkaç öğrenciye bütün okulun karneleri doldurtuluyordu. Bu mağdurlardan biri de benim en yakın arkadaşımdı. Yazısı gerçekten inci gibiydi. Bu meziyetinin karşılığını da bütün bir hafta karne doldurmakla alıyordu. İdareye karşı da “Bıktım, usandım, başkası yok mu?” tepkisi veremiyordu tabi. “Peki bu arada diğer öğrenciler ne yapıyordu?” diye sorarsanız belki şimdiki öğrenciler gibi son hafta okula gitmemezlik yapmıyorlardı ama okula da gitseler, karne yazan öğrenciler kadar yorulmadıkları kesindi.   

Geçen gün dikkatimi çekti. Çocuklarımın okulundaki güvenlik görevlisi sene başındaki heyecan dolu, etrafına neşe saçan havasında görünmüyordu. Eğitim-öğretim yılı başında öyle miydi ya? Velileri sevgi ve saygının bileşimi muhteşem bir vücut diliyle karşılar, çocuklarla şakalaşır, jest olsun diye yetişebildiği öğrencinin araç kapısını nezaketle açardı. Onu seyretmiş olsanız yaptığı işin dünyanın en zevkli işi olduğuna kanaat getirirdiniz. Liseye giden büyük oğluma bu enerji kaybının nedenini sordum. Aldığım yanıt karşısında ise hiç şaşırmadım. “Baba” dedi oğlum, “Veliler artık araçlarından bile inmeden güvenlik görevlisine ‘benim çocuğu bul getir’ diyorlar.” Değişikliğin tek nedeni bu mudur, bilmiyorum. Ancak, “işini severek yapmanın, kendinden bir şeyler katmanın karşılığı kesinlikle bu olmamalı” diye düşünüyorum.   

Bir örnek de futboldan vereyim: Bir futbol maçında oyuncu, takımı kazansın diye canını dişine takıyor. Kâh defansa yardıma geliyor kâh gol atalım düşüncesiyle hücum bölgesine desteğe gidiyor. Top istiyor, aldığı topu elinden geldiğince olumlu kullanmaya çalışıyor. Bu oyuncunun gol bölgesine desteğe gittiği bir anda net bir gol fırsatından yararlanamadığını düşünelim. Maalesef bu durumda, maç da kazanılamamışsa bütün fatura bu oyuncuya kesilir. Öte yandan sadece ayağına gelen topu hiç riske girmeden, bir sağa bir sola paralel gönderen oyuncu sorgulanmaz. Ne acı ki bu tarz oyuncuları Türk futbolunda az görmedik, hem de büyük takımlarımızda.  

Devletin kendisi bile sürekli çıkan vergi afları, borç yapılandırmaları veya ceza indirimleriyle vergilerini düzenli ödeyen “iyi vatandaş”ı, bir nevi cezalandırmış olmuyor mu? Bunun somut şeklini daha geçenlerde devlet memuru olan birinden bizzat işittim: “Ben uzun yıllardır vergi falan ödemiyorum.” diyor. “Nasılsa belirli periyotlarda af çıkıyor, o zaman toplu olarak ödüyorum. Hatta daha kârlı çıkıyorum.” Nasıl daha kârlı çıkıyor, inanın ben de bilmiyorum. Bildiğim bir şey varsa -üzülerek söylüyorum- kurallara uymayı, fedakârlığı, sorumluluk üstlenmeyi enayilik olarak görenlerin sayısının hızla arttığıdır. Aslında devleti de anlamıyor değilim. Ancak, devletin de trafik cezalarını erken ödeyene sunduğu indirim imkânı gibi benzeri uygulamaları zenginleştirerek ve yaygınlaştırarak vergisini düzenli ödeyen sorumlu vatandaşı bir şekilde mükafatlandırması gerekmez mi?    

Rehber İnsanların Rol ve Sorumlulukları

Bu konuda sevk ve idare pozisyonunda olan, denetleyen, davranışları izlenen, ağzından çıkacak söze bakılan rehber insanlara büyük görev düşüyor. Ailede ebeveynler, büyükler; okulda öğretmen, idareci; takım sporlarında antrenör, koç; fabrikada ustabaşı, mühendis; devlet dairesinde şef, müdür ve üst düzey yetkililer; toplum içinde aydınlar, kanaat önderleri… Bu insanların haklı ile haksızı, gayret edenle sorumluluk almayanı ayırt etmek, işe göre istihdam sağlamak, liyakate göre görevlendirme yapmak gibi sorumlulukları olduğu kesin. Yalnız bu yolla mesuliyet duygusuna sahip insanların hakkı teslim edilir. Aksi taktirde dünya, iyi niyeti suiistimal eden, menfaati görünce yanaşıp iş yapmaya gelince kaçan insanların dünyası olur.

Evde anne, “Şimdi Kağan’a söylesem gitmemek için kırk dereden su getirir. Beni sabah sabah deli eder. En iyisi mi ben Kemal’e söyleyeyim.” diye düşünüp sabah ekmek almaya hep Kemal’i gönderirse haksızlık etmiş olur. Hem de birine değil, ikisine birden. Kağan, bu olayla hırçınlık yaparak sonuç elde edilebileceğini öğrenip sonraki hayatında bunun bedelini çok ağır ödeyebilir. Öte yandan Kemal belki hakkını savunmayı, yerine göre itiraz etmeyi hiçbir zaman öğrenemez.

Yöneten, eğiten, rehberlik eden insanların bir başka önemli görevi de öz güven sorunu yaşayan ve sorumluluk almaktan korkan kişilere yardımcı olmaktır. Her öne çıkmayan, inisiyatif almayan “alemin enayisi ben miyim?” veya “üstüme kalmasın” niyetiyle hareket etmez. İnanç ve özgüven eksikliği çekiyordur, belki o yüzden “sen gel”, “sen söyle” demeyi bekliyordur. Belki kapasitesinin farkında değildir. İşte bu yetenek ve becerileri bulup çıkarma görevi, öncelikle kişinin kendi üzerindeyse ikincil olarak, yukarıda bahsettiğimiz önderlik ve rehberlik eden insanların omuzlarındadır. Öğretmen için parmak kaldıran üç beş öğrenciyle ders işlemek değil, parmak kaldırma cesareti gösteremeyenleri de derse katabilmektir asıl başarı. “İyi yapıyor, işimi de kolaylaştırıyor…” düşüncesiyle hep aynı öğrenciyi sınıf başkanı seçmek değil, o deneyimi her öğrencinin yaşamasına zemin hazırlamaktır hakikaten kıymetli olan ve fark yaratan.  

Gerçek şu ki sorumluluk vermeden kimsenin gerçek kapasitesini bilemezsiniz. Kişi, sorumluluğun ağırlığını hissedecek, ter dökecek ve iradesini kullanıp o yükün altından kalkmaya çalışacak ki henüz keşfedilmemiş hazineler gün yüzüne çıkabilsin. Çok görülmüştür; kimi çok başarılı bakanlık bürokratı taşrada müstakil sorumluluk alınca bocalamış kimisi merkezde vasat bir orta kademe yöneticisi iken taşrada müstakil görev alınca harikalar yaratmıştır.

En kritik insan kaynağı yönetimi görevi, anne ve babanın sırtındadır. Ailede verilen eğitim insan hayatı boyunca etkisini sürdürür. Bilindiği üzere, çocukların yaşlarına göre bedensel, zihinsel ve ruhsal gelişim evreleri vardır. Ebeveynler, bu evreleri bilip, ona göre çocuklarını sorumluluk almaya teşvik etmeli, inisiyatif kullanma konusunda cesaretlendirmeli ve özgürlük alanlarını gittikçe genişletmelidirler. Aksi takdirde çocuklarına yapabilecekleri en büyük kötülüklerden birini, bilmeden yapmış olurlar. Çocuk, on sekiz yaşına gelir de hâlâ kıyafetini kendisi seçemez. Dolmuşa, otobüse binip arkadaşlarıyla buluşmaya gidemez. Sınıf ortamında arkadaşlarının karşısına geçip de iki çift laf edemez. Bir haksızlığa uğrasa hakkını arayamaz. Bugün öne çıkmaktan, inisiyatif kullanmaktan çekinen yetişkinlere rastlarsanız bilin ki bu kişiler aşırı korumacı, baskıcı ya da tam tersi ilgisiz ebeveynlerin eseri mağdurlardır. 

Son bir söz de buraya kadar methettiğimiz önde olmayı sevenlere, kendinden verenlere, sorumluluklara balıklama atlayanlara. Kanaatime göre toplu yaşanan, takım ruhunun işletilmesi, birlik ve beraberliğin yaşatılması gereken ortamlarda öne çıkmadan önce şöyle bir durup etrafına bakmak gerekir. İş gerçekten ortada mı kalmıştır? Onu yapabilecek başka kimse kalmamış mıdır? Daha iyi yapabilecekler var ama öne çakmaya cesaretleri mi yoktur? Yoksa sizin lehinize fedakârlık yapma niyetinde midirler? Bu soruların yanıtını almadan işe atılmak en doğru hareket olmayabilir. Böyle hareket edilerek birilerinin inkişafına engel olunuyor, bilmeden de olsa birilerinin önü kesiliyor olabilir. Çünkü bazen birilerinin kendini gösterebilmesi için sıranın ona gelmesi, öndeki kişinin ona yol vermesi gerekir. Önde birileri olduğu sürece arkadaki, “nasıl olsa yapan biri var” düşüncesiyle gölgede kalmaya devam eder. 

Özetle, bencil bir düşünceyle değil, hak ve hukuk kaygısı güderek öne çıkmak; iyi niyetle taşın altına elini koyanların değerini bilmek; eğer sevk ve idare pozisyonundaysak da her zaman hakkaniyete uygun davranmak, yaşanabilir bir dünya için hepimizin görevidir.

KLAVYE

8 Eylül 2022

ÜZÜM YEMEYİ ÖZLEDİM

8 Eylül 2022

  1. İnsiyatif alan ve görevini sorumluluk bilinci içinde yapan insanlar başta yakın çevresi olmak üzere en uzaktaki çevreler için dahi çok önem arz etmektedir.Yazınız farkındalık uyandırma adına güzel olmuş. Somut ve gündelik hayatın içinden örnekler metnin anlaşılmasını kolaylaştırmış. Emeğinize sağlık.

    Cevapla
  2. Yazınızı dikkatle okudum. Uzun yıllar sosyal hayatın içinde olan biri olarak istemsizce başımı salladım hep onay kabilinden. Yazdıklarınız çok doğru. Her şeyin bir bedeli var.O iki zıt his ve düşüncenin neticeleri “Buradayım!” diyor an geliyor insana. O dengeyi çok iyi kurmak ve yukaridaki örnek hatalardan uzak durmak lâzım. Hatırlattığınız ve bu konuda bilincimizi açtığınız için çok teşekkürler.
    Kaleminize bereket. .

    Cevapla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir