TUTSAK BİR ŞEHİDİN ARDINDAN

TUTSAK BİR ŞEHİDİN ARDINDAN

M. FEHMİ ACAT

Anadolu’nun mevcut rejiminde kendisine kölelik dayatılan herhangi bir köyünden, bulunduğu şartların esaretini kabul etmeyerek yola koymuştu. Şartlar her Anadolu insanına sunulduğu gibi dünyadan aya gitmek kadar zordu ama bunu başarmıştı.

Annesinin göndermiş olduğu yufkalarla karnını ancak doyurabiliyordu.

O dönem için yeterli sayılabilecek lise diplomasını aldı. İşçi olarak bir devlet kurumuna yerleşti. Kendisi için aşılacak tek engelin burası olmadığını biliyordu. Uzun bir yol vardı önünde. Toprağın en baştan tımarının yapılması, tohumun mahir ellerce atılması, seranın içten ve dıştan gelecek fikri ve ameli tehditlere karşı korunması gerekiyordu. Yapabileceği pek çok şey yoktu.

Öğretmen değildi. Hocalık yapamazdı. Yetişen çiçeklerin bakım ve onarımı yapacaktı. Ömrünü bu işe adadı. Vaktinin çoğunu çiçeklerin kalması için yuvalar kurmak, eşyalarını dayayıp döşemek, orada kalanların sağlık ve selameti için gayret göstermeye adamıştı. Muslukları arızalanır, tuvaletleri tıkanırsa koşar bunları yapardı. Camları çatlarsa gider onarırdı. Dolapta meyveleri bitse yüksünmeden alırdı. Tencerelerinde etsiz yemek pişmesine razı olmaz et alır götürürdü. O’nun şu hayattaki en büyük zevki pazar pazar dolaşıp patates soğan çuvallarını sırtında öğrencilere taşımak olmuştu.

Sera’nın çiçekleri boy verip göze gelince nâdanların estirdiği zulüm fırtınası baş göstermişti. Aslında alışıktı bu fırtınalara. Ne darbeler görmüş ne sıkıntılar atlatmıştı. Ancak bu seferkiler tenkile niyetlenmişlerdi.

Yuvalar yıkılmış; yavrular sağa sola sığınmıştı. Yıllarca avuçlarının sıcaklığında beslediği öğrencilerle hapishane koğuşunda aynı ortamda kalıp daha iyi tanıyınca, geçmişte döktüğü her damla ter için omuzundan nasırlar oluşmasına yol açan her bir patates, soğan tanesi için temizlediği her bir lavabo gideri için şükür secdesine kapılmıştı. İyi iş çıkarmıştı.

Koğuşa sürekli moral verirdi. Hayatı boyunca insanlara hitapta kullandığı “erkek” tabiri oraya da eğlence katmıştı. Aylarca salataları hazırlamış, koğuşun tüm yük alan işlerini o yapmıştı. İnsanlara yük olan değil yüklerini alan fıtratı cezaevinde de değişmemişti.

“Abi sen neden buradasın?” diyenlere “Ben de bilmiyorum; hakim çağırsa da öğrensek” derdi. Savunma hazırladığına şahit olan olmamıştı.

İddianame geldiğinde evlere soğan ve patates taşıdığı yazıyordu. İstihbarat tüm gücüyle onu takibe almış, çuval çuval patatesleri götürdüğü evlerin kaydını yapmış, onu da bu suçlamayla tutuklamışlardı. Gülüyordu sadece.

Her zamanki gibi mütebessim idi. Yaşlanmıştı. Yüzünden tebessüm eksik olmasa da vücudu yorulmuştu. Kalp krizi geçirdi. Bypass ameliyatı oldu ve tekrar koğuşa kondu.

Mahkemede; “Öğrencilerin menfaati için çalıştım, menfaat gözetmedim, yardımlar yaparken bir talepte bulunmadığım gibi bir beklenti içinde de olmadım” diyerek ‘erkekçe’ bir savunma yaptı. Mahkeme kayıtlarında patates taşıdığı için terör örgütü üyesi olarak ceza alan dünya tarihindeki belki de tek insan oldu.

Kararla birlikte tahliye oldu. Bu sefer ki vazifesi tutsak tutulan arkadaşlarının geride bıraktığı yetimlerine şifa olmaktı. Yargıtay hukuksuz cezayı onayana kadar, bir an bile durmadı. Ardından gaybubete çekildi.

Sanki sürecin tüm zorluklarını tek tek tadacaktı. Ancak bu sefer zorluk beklemediği yerden yerden geldi. Doğduğundan beri gözü gibi baktığı, gençliğinde de dizinin dibinden ayrılmayan torunu yurt dışına gitmek istediğini söylemişti. İlk kez derin ayrılığı bağrına saplanmış bir zulüm hançeri gibi hissetti. Aslında kendisi de çıkmıştı zamanında, çıkmıştı ama toprağından kopamadığı için geri dönmüş, günler sonra tutuklanmıştı. Vatanında kalmak, orada ölmek orada gömülmek istiyordu. O buraların gerçek sahibi idi. Onu söküp atmak isteyenlerle böyle mücadele edecekti. Bunca zulüm esnasında düşmeyen yüzü düşmüş, mütebessim dudakları büzülmüştü. İradesine hakim oldu. “Git oğlum” dedi. “Git. Senin özgürlüğün, bizim içinizdeki özgürlük ateşinin kıvılcımlarını harlayacak.” Sürecin en ağır yanını bu şekilde savuşturmuş, işine koyulmuştu.

Boş durmadı, sayılı ömrünün her saniyesinde hayır hasenat yapmak için uğraşıyordu. Seyyadı bi insafın köpekleri izini buldu. Raporlarına aldırmadan tutsak ettiler. Tedavisi devam etti ama cezaevi şartlarında bir türlü düzelmedi. Tekrar ameliyat oldu. Kelepçeyle gittiği ameliyattan, iyileşmeden kelepçelenerek tekrar cezaevine kondu. Yaralar enfeksiyon kaptı. Yoğun bakıma alındı. Yanında kimse yoktu. Yol arkadaşı zulüm girdabına teslim olmamak için bir Seddi zerainin arkasında gizli duruyordu. Orada şehit düştü.

Bildiği topraklarda hiç tanımadığı hiç bilmediği binlerce insanın yüreğine dokunarak sessiz sedasız göçtü. Alemin bir bahar dönemi yaşaması için yaşantısıyla baharı getirdi. Bahar için çalışan insanlara örnek oldu. Sessiz, sedasız, isimsiz, imzasız Rabbine, Efendisine, Üstadına stadına kavuştu.

Nur içinde yatsın.

FAİLİ MEÇHUL(!) HİKAYELER 5 / O ADAM

27 Şubat 2024

YOLA DÜŞTÜK GECEDEN

27 Şubat 2024

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir